Turkish Vocabulary
Click on letter: GT-Google Translate; GD-Google Define; H-Collins; L-Longman; M-Macmillan; O-Oxford; © or C-Cambridge

GT GD C H L M O
a

GT GD C H L M O
able /ˈeɪ.bl̩/ = ADJECTIVE: yetenekli, yapabilen, gücü yeten, beceri gerektiren, -ebilen; USER: yetenekli, mümkün, edebiliyoruz, edebilmek, güçlü, güçlü

GT GD C H L M O
about /əˈbaʊt/ = PREPOSITION: hakkında, ilgili, konusunda, dair, etrafında, üstünde, orada burada; ADVERB: yaklaşık, takriben, etrafına, hemen hemen, aşağı yukarı, aksi yöne; USER: hakkında, ilgili, yaklaşık, ile ilgili, konusunda, konusunda

GT GD C H L M O
abstain /æbˈsteɪn/ = VERB: kaçınmak, sakınmak, çekimser olmak, içkiden uzak durmak; USER: kaçınmak, çekimser, kaçınmaları, durmak, kaçınması"

GT GD C H L M O
academic /ˌæk.əˈdem.ɪk/ = ADJECTIVE: akademik, bilimsel, teorik, kuramsal; USER: akademik, öğretim, akademik bir, bilimsel

GT GD C H L M O
access /ˈæk.ses/ = NOUN: giriş, erişme, ulaşma, geçit, kullanım, yaklaşma, hastalık nöbeti; VERB: bağlamak; USER: giriş, erişme, erişmek, erişim, erişebilirsiniz

GT GD C H L M O
accessing /ˈæk.ses/ = VERB: bağlamak; USER: erişim, erişmek, erişen, erişme, erişmesini

GT GD C H L M O
accidental /ˌaksiˈdentl/ = ADJECTIVE: tesadüfi, kazara olan, rastlantı sonucu olan; NOUN: tesadüfen gelen bemol ya da diyez; USER: tesadüfi, yanlışlıkla, kazara, kaza, kaza sonucu

GT GD C H L M O
acting /ˈæk.tɪŋ/ = NOUN: oyunculuk, oyun, oynama, temsil; ADJECTIVE: hareket eden, davranan, yapan, temsil eden, vekâlet eden, sahnelenebilen; USER: oyunculuk, hareket eden, hareket, etkili, etki

GT GD C H L M O
actions /ˈæk.ʃən/ = NOUN: eylem, hareket, faaliyet, etki, dava, davranış, çalışma, amel, çarpışma, etkileme, olayların gelişimi; USER: eylemler, eylemleri, eylem, işlemleri, eylemlerin

GT GD C H L M O
addictive /əˈdɪk.tɪv/ = ADJECTIVE: bağımlılık yapan, alışkanlık yapan; USER: bağımlılık yapan, bağımlılık, bağımlılık yapıcı, addictive, bağımlılık yapıcı bir

GT GD C H L M O
advice /ədˈvaɪs/ = NOUN: tavsiye, danışma, öğüt, nasihat, fikir, akıl, uyarı; USER: tavsiye, öneriler, öneriler sağlar, danışma, tavsiyesi

GT GD C H L M O
affair /əˈfeər/ = NOUN: ilişki, mesele, iş, olay, konu, şey, gönül macerası; USER: ilişki, mesele, ilişkisi, olayı, olaydır

GT GD C H L M O
again /əˈɡenst/ = ADVERB: tekrar, yeniden, yine, bir daha, gene, ayrıca, üstelik; USER: tekrar, yeniden, yine, daha, again, again

GT GD C H L M O
algorithms /ˈalgəˌriT͟Həm/ = NOUN: Arap rakamları sistemi; USER: algoritmalar, algoritmaları, algoritma, algoritmaların, algoritmalarını

GT GD C H L M O
align /əˈlaɪn/ = VERB: sıralamak, dizmek, sıraya koymak, dizilmek, hizaya sokmak, sıralanmak; USER: hizalama, hizalamak, hizalayın, uyum, hizaya

GT GD C H L M O
all /ɔːl/ = ADJECTIVE: tüm, bütün, her, hep; NOUN: hepsi, herkes; ADVERB: hepsi, tamamen, hep; PRONOUN: hepsi, herkes, her şey; USER: tüm, bütün, her, All, tamamını, tamamını

GT GD C H L M O
allow /əˈlaʊ/ = VERB: izin vermek, vermek, bırakmak, ayırmak, imkân vermek, hesaba katmak, itiraf etmek, kabul etmek, koyvermek, göz önüne almak, düşünmek, fikrinde olmak, indirim yapmak; USER: izin vermek, izin, sağlar, olanak, izin verir

GT GD C H L M O
allurements = NOUN: çekicilik, büyüleme, cazibe, albeni, cazip şey, çekme, çekici taraf; USER: süsüdür,

GT GD C H L M O
almost /ˈɔːl.məʊst/ = ADVERB: neredeyse, hemen hemen, adeta, yaklaşık olarak, az kalsın, az daha; USER: neredeyse, hemen hemen, hemen, yaklaşık, adeta, adeta

GT GD C H L M O
alone /əˈləʊn/ = ADJECTIVE: yalnız, tek başına, kimsesiz; ADVERB: yalnız, tek başına, yalnız başına, bir başına; USER: tek başına, yalnız, başına, sadece, tek, tek

GT GD C H L M O
also /ˈɔːl.səʊ/ = ADVERB: da, de, ayrıca, hem de, hem, keza, dahi, üstelik; USER: da, ayrıca, de, aynı zamanda, zamanda, zamanda

GT GD C H L M O
always /ˈɔːl.weɪz/ = ADVERB: her zaman, daima, hep, defalarca, boyuna, tekrar tekrar; USER: her zaman, zaman, her, daima, hep, hep

GT GD C H L M O
am /æm/ = USER: Zamanı, duyuyorum, ben, değilim, ÖS, ÖS

GT GD C H L M O
ambience /ˈæm.bi.əns/ = NOUN: ortam, hava, ambians, çevre; USER: ortam, ambiyans, atmosfer, bir atmosfer, ambience

GT GD C H L M O
an

GT GD C H L M O
and /ænd/ = CONJUNCTION: ve, ile, de; USER: ve, ile, ile

GT GD C H L M O
animation /ˌæn.ɪˈmeɪ.ʃən/ = NOUN: animasyon, canlandırma, heyecan, canlılık, şevk, çizgi film yapma; USER: animasyon, animasyonu, Canlandırma, Animation, Sana & Animasyon

GT GD C H L M O
answer /ˈɑːn.sər/ = NOUN: cevap, yanıt, karşılık, çözüm, tepki, misilleme; VERB: yanıtlamak, cevap vermek, karşılamak, bakmak, uymak, karşılık vermek, kefil olmak, yetmek, yerine getirmek, tanıma uymak; USER: cevap, answer, cevaplamak, yanıt, yanıtlamak

GT GD C H L M O
are /ɑːr/ = NOUN: ar; USER: olan, vardır, bulunmaktadır, olup, olarak, olarak

GT GD C H L M O
aren /ɑːnt/ = USER: değil mi, aren, öyle değil, öyle, değiller, değiller

GT GD C H L M O
around /əˈraʊnd/ = ADVERB: etrafında, etrafına, etrafta, çevrede, oraya buraya, bu civarda, arada burada; PREPOSITION: çevresinde, etrafında, etrafına, çevresine, sularında, aşağı yukarı; USER: etrafında, çevresinde, çevresindeki, yaklaşık, civarında

GT GD C H L M O
article /ˈɑː.tɪ.kl̩/ = NOUN: makale, madde, yazı, eşya, nesne, fıkra, bent, şey; VERB: sözleşmeyle bağlamak, çırak olarak vermek; USER: makale, makalede, makaleyi, makalenin

GT GD C H L M O
articles /ˈɑː.tɪ.kl̩/ = NOUN: sözleşme, şirket sözleşmesi; USER: makaleler, yazılar, haberler, makaleleri

GT GD C H L M O
as /əz/ = ADVERB: olarak, gibi, kadar, iken; PRONOUN: gibi; CONJUNCTION: olduğu gibi, ki, iken, rağmen, karşın, madem, mademki, -diği gibi, -irken; USER: olarak, gibi, kadar, yanı, şekilde, şekilde

GT GD C H L M O
ask /ɑːsk/ = VERB: sormak, istemek, soru sormak, rica etmek, davet etmek, aranmak, hak etmek, kaşınmak; USER: sormak, isteyin, sorun, sorabilir, sor, sor

GT GD C H L M O
aspects /ˈæs.pekt/ = NOUN: görünüm, görünüş, yön, görüş, cephe, hal, çehre, tavır, bakım; USER: yönleri, yönlerini, yönleriyle, açıdan, yönü

GT GD C H L M O
at /ət/ = PREPOSITION: -de, -da, -ye, -ya, -e, -a; NOUN: savaşçı, asker, eyt; USER: de, az, at, okuyun, azından, azından

GT GD C H L M O
authenticity /ˌôTHenˈtisitē/ = NOUN: gerçeklik, otantiklik, güvenilirlik, doğruluk; USER: gerçeklik, özgünlük, orijinalliğini, doğruluğunu, orijinallik

GT GD C H L M O
aware /əˈweər/ = ADJECTIVE: farkında, haberdar, uyanık, farkında olan, tetikte; USER: farkında, haberdar, farkındayız, unutmayın, bilincinde

GT GD C H L M O
background /ˈbæk.ɡraʊnd/ = NOUN: zemin, geçmiş, fon, arka plân, özgeçmiş, geçmiş deneyimler, sosyal çevre, geri plân; USER: geçmiş, fon, zemin, arka plan, arka

GT GD C H L M O
bad /bæd/ = ADJECTIVE: kötü, fena, bozuk, berbat, çürük, terbiyesiz, rahatsız, sahte, sert, küfürlü; NOUN: zarar, şanssızlık; USER: kötü, kötü bir, bad, fena, bozuk

GT GD C H L M O
bags /bæɡ/ = NOUN: pantolon, bol pantolon; USER: çanta, torba, çantaları, torbaları, çantalar

GT GD C H L M O
balance /ˈbæl.əns/ = VERB: dengelemek, dengelenmek, dengede tutmak, dengeli olmak; NOUN: denge, bakiye, bilanço, balans, terazi, kalan, denklik, uyum; USER: dengelemek, denge, dengesi, dengelemeye, dengesini

GT GD C H L M O
balanced /ˈbæl.ənst/ = ADJECTIVE: dengeli, dengelenmiş, denk; USER: dengeli, dengeli bir, dengelenmiş, denk

GT GD C H L M O
bar /bɑːr/ = NOUN: bar, baro, çizgi, kalıp, engel, avukatlık, parmaklık, meyhane, demir çubuk, bariyer, avukatlar; VERB: engellemek; USER: bar, çubuğu, barda, çubuk, çubuğunda

GT GD C H L M O
be /biː/ = VERB: olmak, var olmak, bulunmak, tutmak, durmak, mal olmak, anlamına gelmek; USER: olmak, olabilir, olması, olarak, olduğu, olduğu

GT GD C H L M O
because /bɪˈkəz/ = CONJUNCTION: çünkü, dolayı, yüzünden, -diği için; USER: çünkü, nedeniyle, için, nedeni, nedeni

GT GD C H L M O
become /bɪˈkʌm/ = VERB: olmak, haline gelmek, yaraşmak, kesilmek, yakışmak, uymak, güzel durmak, -laşmak, -leşmek; USER: olmak, haline, hale, oldu, olur, olur

GT GD C H L M O
been /biːn/ = USER: olmuştur, oldu, mu, olan, olarak, olarak

GT GD C H L M O
before /bɪˈfɔːr/ = ADVERB: önce, önceki, karşı, önde; PREPOSITION: önce, önünde, önüne, evvel, huzurunda, karşısında, önde; CONJUNCTION: önce; USER: önce, öncesi, daha önce, önceki

GT GD C H L M O
beings /ˈbiː.ɪŋ/ = NOUN: varlık, olma, varoluş, yaradılış, yapı; USER: varlıklar, varlıkların, insanlar, varlıkları, varlıklarız

GT GD C H L M O
best /best/ = ADJECTIVE: en iyi, birinci sınıf; ADVERB: en, en çok, en iyi şekilde; VERB: yenmek, geçmek, alt etmek; USER: en iyi, en, iyi, bölgesindeki en iyi, en çok, en çok

GT GD C H L M O
between /bɪˈtwiːn/ = PREPOSITION: arasında, aralarında; ADVERB: arasına, arada, ortasında, araya, ortaya, ortada; USER: arasında, arasındaki, arası, ile, tarihleri arasında, tarihleri arasında

GT GD C H L M O
beware /bɪˈweər/ = VERB: sakınmak, çekinmek, kaçınmak; USER: dikkat, sakının, dikkatli olun, beware, dikkatli

GT GD C H L M O
big /bɪɡ/ = ADJECTIVE: büyük, önemli, kocaman, çok, iri, iri yarı, yüce, iri kıyım, kapı gibi, at gibi; ADVERB: büyük, çok, fazla, övünerek, yüce gönüllükle; USER: büyük, büyük bir, big, önemli, kocaman

GT GD C H L M O
billions /ˈbɪl.jən/ = NOUN: milyar; USER: milyarlarca, milyar, milyarlar, milyonlarca

GT GD C H L M O
blink /blɪŋk/ = VERB: kırpmak, göz kırpmak, kırpıştırmak, görmemezlikten gelmek, ışıldamak, göz yummak, titreşerek parlamak, parlamak, göz ardı etmek; NOUN: nazar, gözünü kırpıştırma, parıltı, ışıltı, bakış; USER: kırpmak, yanıp, yanıp sönmeye, yanıp söner, yanıp sönme

GT GD C H L M O
bodies /ˈbɒd.i/ = NOUN: vücut, gövde, beden, cisim, karoser, ceset, kuruluş, kütle, hacim, grup, birlik, büyük kısım; USER: organları, kuruluşları, organlar, organlarının, kuruluşlar

GT GD C H L M O
body /ˈbɒd.i/ = NOUN: vücut, gövde, beden, cisim, karoser, ceset, kuruluş, kütle, hacim, grup, birlik, büyük kısım; USER: vücut, vücudun, gövde, beden, vücudu, vücudu

GT GD C H L M O
boost /buːst/ = VERB: artırmak, yükseltmek, yukarıya itmek, kaldırmak, övmek, reklâmını yapmak, voltajını yükseltmek; NOUN: artırma, yükseltme, destekleme, yardım etme, propaganda, reklamını yapma; USER: artırmak, artırma, artırabilir, arttırmak, artırmaya

GT GD C H L M O
boring /ˈbɔː.rɪŋ/ = ADJECTIVE: sıkıcı, can sıkıcı; NOUN: delme; USER: sıkıcı, sıkıcı bir, sondaj, boring, delme, delme

GT GD C H L M O
brave /breɪv/ = ADJECTIVE: cesur, yiğit, kahraman, yürekli, mert, şahane, görkemli; VERB: cesaretle karşı koymak, göğüs germek, meydan okumak; NOUN: kızılderili savaşçı, kızılderili savaşçılar; USER: cesur, cesaretle

GT GD C H L M O
breadth /bredθ/ = NOUN: genişlik, en, düşünce özgürlüğü, saha, uzaklık, mesafe, liberallik; USER: genişlik, genişliği, genişliğini, genişliğinin, genişliğine

GT GD C H L M O
bubbles /ˈbʌb.l̩/ = NOUN: kabarcık, baloncuk, hava kabarcığı, hayal, hayali şey, boş iş, göz boyayıcı ve değersiz şey; VERB: fokurdamak, kabarcıklar yapmak, köpürmek; USER: kabarcıklar, kabarcıkları, baloncuklar, bubbles, kabarcığı

GT GD C H L M O
business /ˈbɪz.nɪs/ = NOUN: iş, faaliyet, ticaret, işyeri, firma, ticarethane, mesele, alım satım, görev, konu; USER: iş, işletmeniz, Business, işletme, ticari

GT GD C H L M O
but /bʌt/ = CONJUNCTION: ama, ancak, fakat, ki, oysa, hariç, başka, halbuki; ADVERB: sadece, yalnızca, yani, hiç olmazsa; NOUN: itiraz, karşı çıkma; USER: ama, ancak, fakat, değil, aynı, aynı

GT GD C H L M O
button /ˈbʌt.ən/ = NOUN: düğme, buton, filiz, tomurcuk, puan, sayı; VERB: düğmelemek; USER: düğme, düğmesine, düğmesini, düğmesi, butonuna, butonuna

GT GD C H L M O
buy /baɪ/ = VERB: almak, satın almak, rüşvetle elde etmek, inanmak, pahasına elde etmek, kiralamak, yutmak, satın alma gücü olmak; NOUN: satın alma; USER: satın almak, satın, almak, satınalmak, satın alma, satın alma

GT GD C H L M O
by /baɪ/ = PREPOSITION: tarafından, göre, ile, yoluyla, kadar, vasıtasıyla, yanında, kenarında, başında, yanından, yakınında, yakınından, yolundan; ADVERB: yakın, geçecek biçimde, geçişli biçimde, bir kenara; USER: tarafından, göre, ile, by, edenler tarafından

GT GD C H L M O
can /kæn/ = NOUN: kutu, teneke kutu, konserve kutusu, hela, hapishane, kaba et, teneke kutudaki içecek; VERB: yapabilmek, edebilmek, olabilmek, kovmak, konservesini yapmak; USER: kutu, olabilir, yapabilirsiniz, can, olabildiğince, olabildiğince

GT GD C H L M O
care /keər/ = NOUN: bakım, dikkat, özen, ilgi, itina, kaygı, endişe, merak, himaye, aldırış; VERB: ilgilenmek, özen göstermek; USER: bakım, umurumda, bakımı, önem, dikkat

GT GD C H L M O
caring /ˈkeə.rɪŋ/ = NOUN: önemseme; ADJECTIVE: yardımsever, sempatik, şefkâtli; USER: bakım, bakmakta, bakımı, bakan, bakımında

GT GD C H L M O
cast /kɑːst/ = NOUN: döküm, oyuncular, alçı, atma, kalıp, biçim, rol dağıtımı, fırlatma, zarda gelen sayı; VERB: atmak, fırlatmak, dökmek; USER: döküm, dökme, cast, atmak, artığını

GT GD C H L M O
cat /kæt/ = NOUN: kedi, pisi, griva palangası, kedi soyundan hayvan, kinci kadın, dedikoducu kadın, caz meraklısı kimse; USER: kedi, CAT, KAT, kedisi, kedinin

GT GD C H L M O
cellphone = USER: cep telefonu, cep, cellphone, cep telefonunuzun

GT GD C H L M O
charge /tʃɑːdʒ/ = NOUN: ücret, talep, şarj etme, yük, masraf, görev, suçlama, sorumluluk, yükleme, hücum; VERB: şarj etmek, doldurmak; USER: ücret, şarj, sorumlu, masrafsızdır, ücretsiz

GT GD C H L M O
check /tʃek/ = NOUN: kontrol, check, çek, denetleme, denetim, engel, şah, kontrol işareti; VERB: denetlemek, kontrol etmek, gözden geçirmek, kontrol işareti koymak; USER: kontrol, kontrol edin, check, onay, oda

GT GD C H L M O
checking /CHek/ = NOUN: denetleme; USER: denetleme, kontrol, denetimi, kontrolü, kontrol etmek

GT GD C H L M O
choose /tʃuːz/ = VERB: seçmek, tercih etmek, istemek, ayırmak, yeğlemek, üstün tutmak; USER: seçmek, seçin, seçim, tercih, seçebilirsiniz

GT GD C H L M O
citizen /ˈsɪt.ɪ.zən/ = NOUN: vatandaş, yurttaş, hemşehri, uyruk, sakin, ikamet eden kimse, sivil kimse; USER: vatandaş, vatandaşı, vatandaşın, yurttaş, vatandaşının

GT GD C H L M O
clearings = NOUN: takas, kliring, açıklık alan; USER: clearings, açıklıklar, açıklıklar rahat, clearings olan,

GT GD C H L M O
clearly /ˈklɪə.li/ = ADVERB: açıkça, anlaşılır biçimde, apaçık, şüphesiz, açık açık; USER: açıkça, net, açık, net bir şekilde, açık bir şekilde, açık bir şekilde

GT GD C H L M O
closed /kləʊzd/ = ADJECTIVE: kapalı, kapatılmış, kapanmış; USER: kapalı, kapatıldı, kapalıdır, kapatılır, kapattı, kapattı

GT GD C H L M O
comfort /ˈkʌm.fət/ = NOUN: konfor, teselli, rahat, rahatlık, huzur, refah, avuntu; VERB: rahatlatmak, rahat ettirmek, teselli etmek, avutmak, yatıştırmak; USER: konfor, konforu, rahatlık, rahat, rahatlığı

GT GD C H L M O
comfortable /ˈkəmfərtəbəl,ˈkəmftərbəl/ = ADJECTIVE: rahat, konforlu, rahatlatıcı, iyi, sakin, tatminkâr; USER: rahat, konforlu, rahat bir, comfortable, konforlu bir, konforlu bir

GT GD C H L M O
comment /ˈkɒm.ent/ = NOUN: yorum, açıklama, eleştiri, gevezelik, boş lâf; VERB: yorumlamak, değerlendirmek, eleştirmek, düşüncesini açıklamak; USER: yorum, yorumu, Yorumlamak, Görüşlerinizi, comment

GT GD C H L M O
communicating /kəˈmyo͞onəˌkāt/ = VERB: iletişim kurmak, haberleşmek, bildirmek, anlatmak, nakletmek, bulaştırmak, bağlantılı olmak, temasa geçmek, geçirmek, birbirine açılmak, dertleşmek, içini dökmek; USER: iletişim, iletişim kurmak, iletişimde, iletişim kurma, iletişimi

GT GD C H L M O
communities /kəˈmjuː.nə.ti/ = NOUN: topluluk, cemaat, cemiyet, ortaklık, müşterek tasarruf, ortak yön, benzerlik; USER: topluluklar, toplulukları, toplulukların, topluluklara, toplumlar

GT GD C H L M O
competition /ˌkɒm.pəˈtɪʃ.ən/ = NOUN: rekabet, yarışma, çekişme; USER: rekabet, rekabetin, yarışma, rekabeti, rekabete

GT GD C H L M O
computer /kəmˈpjuː.tər/ = NOUN: bilgisayar, elektronik beyin; USER: bilgisayar, bilgisayarı, bilgisayara, bilgisayarda, bilgisayarınıza

GT GD C H L M O
computers /kəmˈpjuː.tər/ = NOUN: bilgisayar, elektronik beyin; USER: bilgisayar, bilgisayarlar, bilgisayarlarda, bilgisayarların, bilgisayarları

GT GD C H L M O
concept /ˈkɒn.sept/ = NOUN: kavram, fikir, görüş, mefhum, tasavvur, hayal etme; USER: kavram, kavramı, kavramını, konsepti, konsept

GT GD C H L M O
confuse /kənˈfjuːz/ = VERB: şaşırtmak, karıştırmak, kafasını karıştırmak, kafa karıştırmak, ayırt edememek, karman çorman etmek, serseme çevirmek, afallatmak, farkedememek, bozmak; USER: şaşırtmak, karıştırmayın, karıştırmamak, kafasını karıştırmak, karıştırmak

GT GD C H L M O
connectivity /kəˌnekˈtivitē,ˈkänəkˌtivitē/ = USER: bağlantı, bağlantısı, bağlantısını, bağlanabilirlik, bağlanabilirliği

GT GD C H L M O
consequences /ˈkɒn.sɪ.kwəns/ = NOUN: sonuç, netice, önem, eser, semere; USER: sonuçları, sonuçlar, sonuçlarını, sonuçlara, sonuçlarının

GT GD C H L M O
contribution /ˌkɒn.trɪˈbjuː.ʃən/ = NOUN: katkı, destek, yardım, bağış, iştirak, yazı, makale; USER: katkı, katılım, katkısı, katkıda, katkıları

GT GD C H L M O
conversations /ˌkɒn.vəˈseɪ.ʃən/ = NOUN: konuşma, görüşme, sohbet, söyleşi, cinsel birleşme; USER: konuşmaları, konuşmalar, görüşmeleri, konuşma, görüşmeler

GT GD C H L M O
corner /ˈkɔː.nər/ = NOUN: köşe, açı, köşe atışı, kuytu, ücra yer, bölge, bucak, tekel oluşturma; ADJECTIVE: köşe, köşede olan; VERB: köşeye sıkıştırmak, kıstırmak, ele geçirmek, köşe oluşturmak, köşe dönmek, virajı almak; USER: köşe, köşesinde, köşesindeki, köşede, köşesi

GT GD C H L M O
corporate /ˈkɔː.pər.ət/ = ADJECTIVE: tüzel, toplu, şirkete ait, birleşmiş; USER: tüzel, kurumsal, şirket, kurumlar, Corporate

GT GD C H L M O
couch /kaʊtʃ/ = NOUN: kanepe, divan, sedir, in, muayene sediri, astar boya; VERB: ifade etmek, söylemek, mızrağı indirmek, nakışlamak, kataraktı tedavi etmek, arpayı çimlenmeye bırakmak; USER: kanepe, kanepede, couch, kanepem, kanepeye

GT GD C H L M O
course /kɔːs/ = NOUN: seyir, rota, yön, süreç, gidişat, pist, tabak, kur, akış; VERB: koşmak, akmak, koşturmak; USER: seyir, ders, Tabii, elbette, Tabii ki, Tabii ki

GT GD C H L M O
creativity /kriˈeɪ.tɪv/ = NOUN: yaratıcılık; USER: yaratıcılık, yaratıcılığı, yaratıcılıklarını, yaratıcılığın, yaratıcılığınızı

GT GD C H L M O
crowded /ˈkraʊ.dɪd/ = ADJECTIVE: kalabalık, sıkışık, dolu, olaylı; USER: kalabalık, kalabalık bir, crowded, sıkışık, dolu

GT GD C H L M O
cruise /kruːz/ = NOUN: gemi gezisi, turistik gemi yolculuğu; VERB: gemi ile dolaşmak, yol almak, seyir etmek, ağır ağır gitmek; USER: seyir, cruise, yolcu, yolculuk, gezisi

GT GD C H L M O
csr = USER: KSS, csr, Kurumsal Sosyal Sorumluluk,

GT GD C H L M O
curtains /ˈkɜː.tən/ = NOUN: akıbet, son; USER: perdeler, perde, perdeleri, perdesi

GT GD C H L M O
dark /dɑːk/ = NOUN: karanlık, koyu renk, gölge, akşam; ADJECTIVE: karanlık, koyu, kara, kötü, ışıksız, loş, kasvetli, gizli; USER: karanlık, koyu, karanlıkta, dark, karanlık bir

GT GD C H L M O
data /ˈdeɪ.tə/ = NOUN: veri, bilgi, data, girdi, malumat; USER: veri, verileri, veriler, bilgileri, verilerin

GT GD C H L M O
deal /dɪəl/ = NOUN: anlaşma, pazarlık, muamele, alışveriş, davranış, miktar; VERB: uğraşmak, ilgilenmek, dağıtmak, ele almak, değinmek, iş yapmak; USER: anlaşma, uğraşmak, başa, başa çıkmak, ele

GT GD C H L M O
dec = ABBREVIATION: Aralık

GT GD C H L M O
deceiving /dɪˈsiːv/ = ADJECTIVE: aldatan; USER: aldatan, aldatıcı, yanıltıcı, deceiving, aldatarak

GT GD C H L M O
delve /delv/ = VERB: arayıp taramak, altüst ederek aramak; USER: defterleri, eski defterleri, dalmak, incelenecektir, durulacaktır

GT GD C H L M O
democracy /dɪˈmɒk.rə.si/ = NOUN: demokrasi, demokratik parti; USER: demokrasi, demokrasinin, demokrasiyi, demokrasiye, demokrasisi

GT GD C H L M O
depth /depθ/ = NOUN: derinlik, dip, yoğunluk, ahlâk azlığı, bilinçaltı, en derin nokta; USER: derinlik, derinliği, derinlemesine, derinliğini, derin

GT GD C H L M O
despair /dɪˈspeər/ = NOUN: umutsuzluk, çaresizlik, ümidini yitirme; VERB: umudunu kesmek, umutsuzluğa düşmek; USER: umutsuzluk, umutsuzluğa, çaresizlik, ümitsizlik, umutsuzluğun

GT GD C H L M O
developments /dɪˈvel.əp.mənt/ = NOUN: geliştirme, kalkınma, gelişme, büyüme, site, tab etme, geliştirilmiş ürün, son durum; USER: gelişmeler, gelişmeleri, gelişmelerin, gelişmelere, gelişmelerden

GT GD C H L M O
devious /ˈdiː.vi.əs/ = USER: dolambaçlı, sinsi, ahlaksızca, dolambaçlı bir, aldatıcı

GT GD C H L M O
dichotomies /daɪˈkɒt.ə.mi/ = NOUN: çatallanma, ikiye ayrılma, iki karşıt gruba bölünme; USER: zıtlıklar, iki değerli, ikilemleri, ikiliklerini, dikotomiler

GT GD C H L M O
diet /ˈdaɪ.ət/ = NOUN: diyet, rejim, perhiz, gıda, beslenme düzeni, meclis, kurultay, oturum; VERB: rejim yapmak, rejim yaptırmak, perhiz vermek; USER: diyet, beslenme, diyeti, bir diyet, diyetin

GT GD C H L M O
different /ˈdɪf.ər.ənt/ = ADJECTIVE: farklı, değişik, çeşitli, başka, diğer; USER: farklı, farklı bir, değişik, farklıdır, çeşitli, çeşitli

GT GD C H L M O
digital /ˈdɪdʒ.ɪ.təl/ = ADJECTIVE: dijital, sayısal, parmakla yapılan, parmağa ait; NOUN: tuş; USER: dijital, Digital, sayısal, dijital fotoğraf

GT GD C H L M O
digitalized /ˈdijədlˌīz/ = USER: dijitalleşen, dijitalleşmiş, dijitalize, digitalized, dijitalize edilen,

GT GD C H L M O
director /daɪˈrek.tər/ = NOUN: yönetmen, müdür, yönetici, direktör, idareci, yönetim kurulu üyesi, orkestra şefi, koro şefi; USER: yönetmen, müdürü, direktörü, yönetmeni, yöneticisi

GT GD C H L M O
discuss /dɪˈskʌs/ = VERB: tartışmak, görüşmek, tadına varmak, tadını çıkarmak; USER: tartışmak, görüşmek, tartışacağız, ele, tartış

GT GD C H L M O
disruptive /dɪsˈrʌp.tɪv/ = ADJECTIVE: yıkıcı, bozucu, parçalayıcı; USER: yıkıcı, bozucu, rahatsız edici, yıkıcı bir, parçalayıcı

GT GD C H L M O
distortion /dɪˈstɔːt/ = NOUN: distorsiyon, çarpıtma, bozukluk, çarpıklık, bükülme, saptırma; USER: distorsiyon, bozulma, bozulması, bozulmasını, distorsiyonu

GT GD C H L M O
do /də/ = VERB: yapmak, etmek, dolandırmak, uymak, temizlemek, ilgilenmek; NOUN: do, hile, dalavere, dolandırıcılık, do-abbreviation, do, do; USER: yapmak, do, mutlaka, yapılması, mutlaka yapılması, mutlaka yapılması

GT GD C H L M O
does /dʌz/ = VERB: yapmak, etmek, dolandırmak, uymak, temizlemek, ilgilenmek, neden olmak, rolünü üstlenmek, ayağını kaydırmak, tamamlamak, meydana getirmek, düzenlemek; USER: yok, yapar, yaptığı, mu, mi, mi

GT GD C H L M O
doing /ˈduː.ɪŋ/ = NOUN: iş, şey, faaliyet, meydana getirme, zımbırtı; USER: iş, yapıyor, yaptığını, yaparken, yapmak, yapmak

GT GD C H L M O
don /dɒn/ = VERB: giymek, giydirmek; NOUN: bey, öğretim görevlisi, İspanyol efendisi, uzman; USER: don, değil, öyle, yapma, yapma

GT GD C H L M O
doors /dɔːr/ = NOUN: kapı, giriş, eşik; USER: kapılar, kapı, kapıları, kapılarını, kapıların, kapıların

GT GD C H L M O
downsides /ˈdaʊn.saɪd/ = USER: olumsuz yanları, olumsuzlukları, downsides, olumsuz yanlarını, kötü yanları

GT GD C H L M O
drunk /drʌŋk/ = NOUN: sarhoş, ayyaş, sarhoşluk, içki alemi; ADJECTIVE: sarhoş, mest, kafayı bulmuş, mest olmuş, kendinden geçmiş; USER: sarhoş, drunk, alkollü, içilir, sarhos

GT GD C H L M O
dry /draɪ/ = ADJECTIVE: kuru, kurak, kurumuş, sek, susuz, sıkıcı, yavan, susamış; VERB: kurutmak, kurumak, kurulamak; NOUN: kuraklık; USER: kuru, kurumaya, kurumasını, kuruması, kurumasına

GT GD C H L M O
duration /djʊəˈreɪ.ʃən/ = NOUN: süre, süreç, süreklilik, devam; USER: süre, süresi, süresini, süresinin, süresince

GT GD C H L M O
each /iːtʃ/ = ADJECTIVE: her, her bir; PRONOUN: her biri, tanesi; USER: her, her bir, her biri, her biri

GT GD C H L M O
eating /iːt/ = NOUN: yemelik, yenilmeye uygun, yıpratıcı; USER: yeme, yemek, beslenme, yemeyi, yedikten

GT GD C H L M O
emails /ˈiː.meɪl/ = USER: e-postaları

GT GD C H L M O
endless /ˈend.ləs/ = ADJECTIVE: sonsuz, uçsuz bucaksız, bitmek bilmeyen, bitmez tükenmez, ebedi, daimi, ölümsüz; USER: sonsuz, sonsuz bir, sınırsız, sonsuzdur, endless

GT GD C H L M O
energy /ˈen.ə.dʒi/ = NOUN: enerji, güç, erke, kuvvet, gayret; USER: enerji, enerjisi, enerjinin, enerjiyi

GT GD C H L M O
engines /ˈen.dʒɪn/ = NOUN: motor, makine, lokomotif, itfaiye arabası, alet edevat; VERB: motor takmak, makine takmak; USER: motorlar, motorları, motor, motorlarında, motorlarının

GT GD C H L M O
english /ˈɪŋ.ɡlɪʃ/ = NOUN: İngilizce, İngilizler, İngiliz halkı; ADJECTIVE: İngilizce, İngiliz, İngiltere; USER: İngilizce, English, İngiliz, turkish, İngiliz kahvaltısı, İngiliz kahvaltısı

GT GD C H L M O
entrepreneurship /ˌɒn.trə.prəˈnɜː.ʃɪp/ = USER: girişimcilik, girişimciliği, girişimciliğin, girişimciliğe, girişimciliğinin

GT GD C H L M O
envy /ˈen.vi/ = NOUN: gıpta, kıskançlık, haset, imrenme, çekememezlik, gıpta edilen şey, kıskanılan kimse; VERB: kıskanmak, gıpta etmek, imrenmek, gözü kalmak, çekememek; USER: gıpta, kıskançlık, kıskanıyorum, imreniyorum, kıskanacak

GT GD C H L M O
establish /ɪˈstæb.lɪʃ/ = VERB: kurmak, belirlemek, saptamak, yapmak, yerleştirmek, kanıtlamak, pekiştirmek; USER: kurmak, oluşturmak, kurulması, kurmaya, kurma

GT GD C H L M O
every /ˈev.ri/ = ADJECTIVE: her, her türlü, her bir, bütün; USER: her, tüm, her türlü, her bir, her bir

GT GD C H L M O
evil /ˈiː.vəl/ = NOUN: kanıt, delil, bulgu, ifade, ispat, tanıklık, iz, belirti, tanık, açıklık, şahit; VERB: kanıtlamak; USER: belirgin, açıktır, belirgindir, açıkça, açık

GT GD C H L M O
evoke /ɪˈvəʊk/ = VERB: uyandırmak, anımsatmak, hatırlatmak, yol açmak, ruh çağırmak, çağrışım yapmak; USER: uyandırmak, çağrıştırıyor, uyandırabilir, anımsatmak, uyandırır

GT GD C H L M O
evolving /ɪˈvɒlv/ = VERB: geliştirmek, gelişmek, çıkarmak, evrim geçirmek, yaymak, açmak; USER: gelişen, gelişmekte, gelişmektedir, değişen, gelişmekte olan

GT GD C H L M O
expect /ɪkˈspekt/ = VERB: beklemek, ummak, ümit etmek, sanmak; USER: beklemek, bekliyoruz, bekleyebilirsiniz, beklediğiniz, bekleyebileceğinizi

GT GD C H L M O
explicit /ɪkˈsplɪs.ɪt/ = ADJECTIVE: açık, belirgin, belli, aşikâr, açık sözlü; USER: açık, açık bir, açıkça, belirgin, kesin

GT GD C H L M O
eye /aɪ/ = NOUN: göz, bakış, görüş, nazar, bakış açısı, ilmik, ilik, kanı, tomurcuk; ADJECTIVE: göz; VERB: izlemek, gözetlemek, süzmek, dikkatle bakmak, kuşkuyla bakmak; USER: göz, gözü, gözün, göze, gözle

GT GD C H L M O
fall /fɔːl/ = VERB: düşmek, yıkılmak, dökülmek, devrilmek, inmek; NOUN: sonbahar, düşüş, düşme, dökülme, yıkılma, döküm, çöküş; USER: düşmek, sonbahar, düşüş, düşme, düşmeye

GT GD C H L M O
falling /ˈfɔː.lɪŋ/ = ADJECTIVE: düşen, düşük; NOUN: düşüş; USER: düşen, düşme, düşüyor, düşmesini, falling

GT GD C H L M O
fear /fɪər/ = NOUN: korku, korkma, endişe, kaygı, dehşet, çekinme, sıkıntı, dert, risk; VERB: korkmak, endişe etmek, kuşkulanmak, kuruntu etmek, çekinmek, Allah'tan korkmak; USER: korku, korkusu, korkusuyla, korkuyu, korkunun

GT GD C H L M O
feed /fiːd/ = VERB: beslemek, doyurmak, beslenmek, yedirmek, bakmak, otlatmak, geçindirmek, yemek yemek, otlamak; USER: beslemek, doyurmaya

GT GD C H L M O
feel /fiːl/ = VERB: hissetmek, duymak, anlamak, dokunmak, yoklamak, ellemek, sezmek; NOUN: his, duygu, hissetme, dokunma hissi, temas, sezgi; USER: hissetmek, hissediyorum, hissedeceksiniz, hissedebilirsiniz, hissetmeye, hissetmeye

GT GD C H L M O
feelings /ˈfiː.lɪŋ/ = NOUN: duygular, gönül; USER: duygular, duygularını, duyguları, duygu, duyguların

GT GD C H L M O
few /fjuː/ = ADJECTIVE: az, azıcık, kıt; NOUN: az miktar; USER: az, birkaç, kaç, az sayıda, bazı, bazı

GT GD C H L M O
fifth /fɪfθ/ = ADJECTIVE: beşinci; NOUN: beşte bir, beşinci kısım; USER: beşinci, beşte, beş

GT GD C H L M O
film /fɪlm/ = NOUN: film, ince tabaka, zar, lif, ölünün gözündeki donukluk; VERB: film çekmek, filme çekmek, kaplamak, ince bir tabaka ile kaplamak; USER: film, filmi, filmin, filmde, sinema, sinema

GT GD C H L M O
first /ˈfɜːst/ = ADJECTIVE: ilk, birinci, baş, başta gelen, önde gelen; ADVERB: önce, ilk olarak, öncelikle, ilk kez, başta, ilkönce; NOUN: birincilik, başlangıç, birinci gelen şey; USER: ilk, birinci, siz, önce, öncelikle, öncelikle

GT GD C H L M O
five /faɪv/ = USER: beş

GT GD C H L M O
focus /ˈfəʊ.kəs/ = NOUN: odak, odak noktası, dikkati toplayan şey; VERB: odaklamak, odağı ayarlamak, bir noktada toplamak; USER: odak, odaklanmak, durulacak, odaklanır, odaklanma

GT GD C H L M O
focused /ˈfəʊ.kəst/ = USER: odaklı, odaklanmış, odaklanmıştır, duruldu, odaklanan

GT GD C H L M O
follow /ˈfɒl.əʊ/ = VERB: izlemek, uymak, takip etmek, sürdürmek, sonra gelmek, dinlemek, sonucu olmak, dolayı olmak; NOUN: bilardoda bir vuruş; USER: izlemek, takip etmek, takip, izleyin, uygulayın

GT GD C H L M O
footprints /ˈfʊt.prɪnt/ = NOUN: ayak izi, iz; USER: ayak izleri, ayak izlerini, ayak izi, ayak izini, ayak

GT GD C H L M O
for /fɔːr/ = PREPOSITION: için, amacıyla, dolayı, uygun, göre, karşı, yönünde, doğru, yarayan, sebebiyle; CONJUNCTION: dolayı, nedeniyle, çünkü, zira; USER: için, boyunca, for, üzere, üzere

GT GD C H L M O
forces /fɔːs/ = NOUN: güçler; USER: güçler, güçleri, kuvvetleri, kuvvetler, güçlerinin

GT GD C H L M O
forward /ˈfɔː.wəd/ = ADJECTIVE: ileri, ileriye doğru, vadeli, ön, ileriye yönelik, ilerideki; ADVERB: ileri, ileriye, öne, ileriye yönelik; NOUN: forvet; VERB: ilerletmek; USER: ileri, ileriye, öne, ortaya, vadeli

GT GD C H L M O
four /fɔːr/ = USER: four-, four, dörtlü; USER: dört, dört adet, dört adet

GT GD C H L M O
fourth /fɔːθ/ = ADJECTIVE: dördüncü; NOUN: dörtte bir, do ile fa arasındaki aralık; USER: dördüncü, dörtte, dördüncü bir, dördüncüsü, dördüncüsü

GT GD C H L M O
free /friː/ = ADJECTIVE: ücretsiz, serbest, özgür, bedava, boş, bağımsız, hür, muaf; ADVERB: ücretsiz, serbestçe; VERB: kurtarmak, serbest bırakmak; USER: ücretsiz, serbest, özgür, bedava, Free, Free

GT GD C H L M O
freedom /ˈfriː.dəm/ = NOUN: özgürlük, hürriyet, bağımsızlık, istiklâl, irade, muafiyet, açık sözlülük, laubalilik, seçme hakkı, fahri üyelik, onursal üyelik; USER: özgürlük, özgürlüğü, özgürlüğünü, özgürlüğüne, özgürlüğünün

GT GD C H L M O
friend /frend/ = NOUN: arkadaş, dost, yardımcı, ahbap, tanıdık, destek; USER: arkadaş, Arkadaşına, Arkadaşınıza, arkadaşım, arkadaşı

GT GD C H L M O
friends /frend/ = NOUN: arkadaş, dost, yardımcı, ahbap, tanıdık, destek; USER: arkadaşlar, arkadaş, arkadaşları, arkadaşlarla, arkadaşlarını, arkadaşlarını

GT GD C H L M O
from /frɒm/ = PREPOSITION: itibaren, -dan, -den, beri, dolayı, yüzünden, -den beri; USER: itibaren, adlı, adlı işletmeye, gelen, dan, dan

GT GD C H L M O
full /fʊl/ = ADJECTIVE: tam, dolu, geniş, tok, bol, meşgul, öz, etine dolgun, balıketi, elinden gelenin en iyisi, son; NOUN: doluluk, dolu şey, son had; VERB: yıkayıp çektirmek, yıkayıp büzmek; USER: tam, dolu, tam bir, tüm, hizmetlere tam

GT GD C H L M O
fullest /fʊl/ = USER: tam, sonuna, verdiği, dolu dolu, sonuna kadar

GT GD C H L M O
gaga /ˈɡɑː.ɡɑː/ = ADJECTIVE: deli, bunak, moruk, aptal; USER: deli, gaga, gaga En, delisi

GT GD C H L M O
gaming /ˈɡeɪ.mɪŋ/ = VERB: kumar oynamak, spekülasyon yapmak, riske atmak; USER: kumar, oyun, bahis, gaming, bir oyun

GT GD C H L M O
get /ɡet/ = VERB: almak, edinmek, olmak, elde etmek, getirmek, kazanmak, gelmek, varmak, etmek, başlamak, götürmek, yaptırmak, anlamak, ettirmek, satın almak, yapmak, ele geçirmek, öldürmek, canına okumak, idrak etmek, açığını bulmak, yalanını çıkarmak, kavramak, başına gelmek; USER: almak, olsun, elde, alabilirsiniz, ulaşın

GT GD C H L M O
give /ɡɪv/ = VERB: vermek, ödemek, hediye etmek, gitmek, esnemek, uçlanmak, düzenlemek, yapıvermek; NOUN: esneklik, uysallık, yumuşaklık; USER: vermek, verin, verir, verecek, ver, ver

GT GD C H L M O
go /ɡəʊ/ = VERB: gitmek, geçmek, girmek, olmak, ölmek, başlamak, uymak, kaybolmak; NOUN: gitme, gidiş, gayret, deneme; USER: gitmek, gidin, gidip, go, devam, devam

GT GD C H L M O
good /ɡʊd/ = ADJECTIVE: iyi, güzel, çok, yararlı, sağlam, uslu, hayırlı, emin, sağlığa yararlı, dolu dolu; ADVERB: oldukça; NOUN: hayır; USER: iyi, iyi bir, good, güzel, güzel

GT GD C H L M O
green /ɡriːn/ = NOUN: yeşil, yeşillik, yeşil alan, golf sahası, çimenlik, zindelik; ADJECTIVE: yeşil, taze, ham, acemi, toy; VERB: yeşillendirmek; USER: yeşil, green, yeşil bir

GT GD C H L M O
hands /ˌhænd.ˈzɒn/ = NOUN: eller; USER: eller, el, ellerini, elinde, elleri

GT GD C H L M O
handshake /ˈhænd.ʃeɪk/ = NOUN: el sıkışma, tokalaşma, el sıkma, toka; USER: el sıkışma, Handshake, el sıkışması, tokalaşma, bir el sıkışma

GT GD C H L M O
happiness /ˈhæp.i.nəs/ = NOUN: mutluluk, saadet, uygunluk; USER: mutluluk, mutluluğu, mutluluğunu, mutluluğun, mutlu

GT GD C H L M O
happy /ˈhæp.i/ = ADJECTIVE: mutlu, memnun, kutlu, iyi, mesut, sevinçli, sevindirici, çakırkeyif; USER: mutlu, mutluluk, memnun, happy, mutlu bir, mutlu bir

GT GD C H L M O
has /hæz/ = VERB: olmak, sahip olmak, yapmak, etmek, bulunmak, almak, elde etmek, zorunda olmak, kabul etmek, aldatmak, göz yummak, dolandırmak; USER: vardır, sahip, sahiptir, var, olan, olan

GT GD C H L M O
have /hæv/ = VERB: olmak, sahip olmak, yapmak, etmek, bulunmak, almak, elde etmek, zorunda olmak, kabul etmek, aldatmak, göz yummak, dolandırmak; NOUN: hile, varlıklı kimse, üçkâğıt, kumpas; USER: var, sahip, zorunda, vardır, olması, olması

GT GD C H L M O
helicopter /ˈheliˌkäptər/ = NOUN: helikopter; VERB: helikopter ile uçmak; USER: helikopter, helikopteri, helikopterin, helikopterle, helicopter

GT GD C H L M O
help /help/ = NOUN: yardım, yardımcı, imdat, çözüm, çare, hizmetçi, muavin; VERB: yardımcı olmak, yardım etmek, kurtarmak, yararı olmak, imdadına yetişmek, elinde olmak, başa çıkmak; USER: yardım, yardımcı, yardıma, yardımcı olmak

GT GD C H L M O
helps /help/ = USER: yardımcı olur, yardımcı, olur, yardımcı olan, yardım, yardım

GT GD C H L M O
highlight /ˈhaɪ.laɪt/ = NOUN: parlak nokta, ilginç olay; USER: vurgulamak, vurgulayın, öğesini vurgulamak, gelmek, üzerine gelmek

GT GD C H L M O
highlighting /ˈhaɪ.laɪt/ = USER: vurgulayarak, vurgulama, vurgulayan, vurgulamak

GT GD C H L M O
hinders /ˈhɪn.dər/ = VERB: engellemek, engel olmak, aksatmak, alıkoymak, aksamak, sonraya kalmak; USER: engel, engellemektedir, engelleyen, engeller, engelliyor

GT GD C H L M O
horrible /ˈhɒr.ɪ.bl̩/ = ADJECTIVE: korkunç, kötü, berbat, iğrenç, dehşet verici, korkutucu; USER: korkunç, korkunç bir, horrible, korkunçtu, kötü

GT GD C H L M O
how /haʊ/ = ADVERB: nasıl, ne, ne kadar, nereden, ne durumda; NOUN: yöntem, yapma yöntemi; USER: nasıl, ne, ne kadar, kadar, nasıl Yapılır, nasıl Yapılır

GT GD C H L M O
however /ˌhaʊˈev.ər/ = CONJUNCTION: ancak, ama, oysa, halbuki, her ne şekilde; ADVERB: her nasılsa, her halükârda, nasıl olursa olsun, nasıl oldu da; USER: ancak, Bununla birlikte, ise, yandan, Bununla, Bununla

GT GD C H L M O
human /ˈhjuː.mən/ = NOUN: insan, insanlık, insanoğlu; ADJECTIVE: insan, insani, beşeri; USER: insan, insani, insanın, beşeri

GT GD C H L M O
i /aɪ/ = PRONOUN: ben, I, one, I; USER: ben, i, ı, bir

GT GD C H L M O
ideas /aɪˈdɪə/ = NOUN: fikir, düşünce, görüş, amaç, plan, kanı, niyet; USER: fikirler, fikirleri, fikir, fikirlerin, fikirlerini

GT GD C H L M O
if /ɪf/ = CONJUNCTION: eğer, ise, ama, keşke, fakat, -se, -sa; NOUN: şart, şüphe, belirsizlik; USER: eğer, ise, varsa, olmadığını, durumunda, durumunda

GT GD C H L M O
imagine /ɪˈmædʒ.ɪn/ = VERB: düşünmek, hayal etmek, tasavvur etmek, düşlemek, hayal kurmak, farzetmek, sanmak, kafasında canlandırmak; USER: hayal etmek, düşünmek, hayal, düşünün, tahmin

GT GD C H L M O
implicit /ɪmˈplɪs.ɪt/ = ADJECTIVE: üstü kapalı, kesin, tam, ima edilen, itirazsız; USER: üstü kapalı, örtük, örtülü, kapalı, dolaylı

GT GD C H L M O
important /ɪmˈpɔː.tənt/ = ADJECTIVE: önemli, mühim, ciddi, saygın, nüfuzlu, kibirli, okkalı, sözü geçer, kendini beğenmiş; USER: önemli, önemlidir, önemli bir, önem, önem

GT GD C H L M O
importantly /ɪmˈpɔː.tənt/ = USER: önemlisi, da önemlisi, önemlisi de

GT GD C H L M O
impulsive /ɪmˈpʌl.sɪv/ = ADJECTIVE: itici, düşüncesiz, düşünmeden hareket eden, dürtücü; USER: itici, dürtüsel, atmalı, impulsif, impulsive

GT GD C H L M O
in /ɪn/ = ADVERB: içinde; PREPOSITION: içinde, olarak, -de, -da, halinde, içine, içeri; ADJECTIVE: yerinde, iç, içeride, evde; USER: içinde, olarak, bölgesindeki, yılında, in, in

GT GD C H L M O
individual /ˌindəˈvijəwəl/ = ADJECTIVE: bireysel, tek, kişisel, özel, şahsi, özgün, birbirinden ayrı, başlıbaşına; NOUN: birey, kişi, şahıs, fert; USER: bireysel, tek tek, tek, birey, bireyin

GT GD C H L M O
individuals /ˌindəˈvijəwəl/ = NOUN: birey, kişi, şahıs, fert; USER: bireyler, bireylerin, kişi, kişiler, kişilerin

GT GD C H L M O
ine

GT GD C H L M O
information /ˌɪn.fəˈmeɪ.ʃən/ = NOUN: bilgi, enformasyon, haber, danışma, bilgi edinme, istihbarat, malumat, bildirme, şikâyet, iddia; USER: bilgi, bilgileri, bilgiler, bilgilerini, bilgilerin, bilgilerin

GT GD C H L M O
innovation /ˌɪn.əˈveɪ.ʃən/ = NOUN: yenilik, buluş, icat, değişiklik; USER: yenilik, inovasyon, yenilikçilik, yeniliği, yenilikçi

GT GD C H L M O
inspire /ɪnˈspaɪər/ = VERB: ilham vermek, aşılamak, esinlemek, uyandırmak, canlandırmak, telkin etmek, yaymak, içine çekmek, sebep olmak, soluk almak; USER: ilham vermek, ilham, ilham kaynağı, esin kaynağı, ilham veriyor

GT GD C H L M O
interesting /ˈɪn.trəs.tɪŋ/ = ADJECTIVE: ilginç, ilgi çekici, enteresan; USER: ilginç, ilginç bir, ilgini, ilgi çekici, ilginçtir

GT GD C H L M O
internet /ˈɪn.tə.net/ = NOUN: Internet; USER: Internet, İnternette, ınternet, İnternet erişimi, internete

GT GD C H L M O
into /ˈɪn.tuː/ = PREPOSITION: içine, haline, içeriye, -e, -ye; USER: içine, haline, halinde, olarak, doğru, doğru

GT GD C H L M O
invisible /ɪnˈvɪz.ɪ.bl̩/ = ADJECTIVE: görünmez; USER: görünmez, görünmeyen, görünmez bir, görünmez bir

GT GD C H L M O
is /ɪz/ = USER: olduğunu, olduğu, olan, bir, olup, olup

GT GD C H L M O
it /ɪt/ = PRONOUN: o, onu, ona, ebe, cazibe, çekicilik, şahsiyet, ilişki, önemli kimse; NOUN: cinsel ilişki; USER: o, onu, bu, bunu, it, it

GT GD C H L M O
its /ɪts/ = PRONOUN: onun, kendi, onunki; USER: kendi, onun, olan, da, de, de

GT GD C H L M O
job /dʒɒb/ = NOUN: iş, görev, meslek, suç, kârlı iş, tip, estetik ameliyat; ADJECTIVE: iş; VERB: iş yapmak, ufak tefek işler yapmak, komişyonculuk yapmak, kiraya vermek; USER: iş, işi, işini, bir iş, anki iş

GT GD C H L M O
jungle /ˈdʒʌŋ.ɡl̩/ = NOUN: orman, sık orman, hengâme, karışıklık; USER: orman, Jungle, ormanda, ormanın, ormana

GT GD C H L M O
keep /kiːp/ = ADJECTIVE: istekli, keskin, meraklı, hevesli, düşkün, güçlü, zeki, büyük, şiddetli, sert, şahane, uygun, harika, ucuz, ince; NOUN: matem türküsü; VERB: ağıt yakmak, ölenin ardından ağlamak; USER: tutmak, devam, tutun, tutmaya, korumak

GT GD C H L M O
keeps /kiːp/ = VERB: tutmak, korumak, sağlamak, kalmak, sürdürmek, bulundurmak, durmak, devam ettirmek, uymak, alıkoymak, bakmak; NOUN: kale; USER: tutar, tutan, ediyor, devam ediyor, devam

GT GD C H L M O
key /kiː/ = NOUN: anahtar, tuş, kilit nokta, çözüm, perde, rumuz, elektrik düğmesi; ADJECTIVE: kilit, ana; VERB: girmek, kilitlemek, akort etmek, uydurmak; USER: anahtar, anahtarı, tuşu, önemli, kilit

GT GD C H L M O
kind /kaɪnd/ = NOUN: tür, çeşit, cins, nitelik, aynı şekil, aşai rabbani ayinindeki ekmek veya su; ADJECTIVE: nazik, iyi, hoş, iyiliksever, müşfik, yardımsever, yumuşak başlı, iyi kâlpli; USER: tür, türlü, çeşit, nazik, tür bir

GT GD C H L M O
knowledge /ˈnɒl.ɪdʒ/ = NOUN: bilgi, bilim, irfan, tecrübe, malumat, haber, anlama; USER: bilgi, bilgisi, bilgiye, bilgileri, bilginin

GT GD C H L M O
known /nəʊn/ = ADJECTIVE: bilinen, tanınan, belli; USER: bilinen, bilinir, bilinmektedir, da bilinir, tanınan

GT GD C H L M O
lady /ˈleɪ.di/ = NOUN: bayan, hanımefendi, hanım, leydi, eş; ADJECTIVE: kadın; USER: bayan, Lady, hanımefendi, kadın, Leydi

GT GD C H L M O
lead /liːd/ = NOUN: kurşun, öncülük, önderlik, rehberlik, kablo; VERB: sürmek, yönetmek, götürmek, yönlendirmek, önderlik etmek, öncülük etmek, yol göstermek; USER: kurşun, yol, neden, sebep, yol açar

GT GD C H L M O
leads /liːd/ = NOUN: kurşun, öncülük, önderlik, rehberlik, kablo; VERB: sürmek, yönetmek, götürmek, yönlendirmek, önderlik etmek, öncülük etmek, yol göstermek; USER: yol açar, yol, açar, neden, olur

GT GD C H L M O
learn /lɜːn/ = VERB: öğrenmek, haber almak; USER: öğrenmek, bilgi, fazla bilgi, bilgi edinmek, Öğreniyorum, Öğreniyorum

GT GD C H L M O
least /liːst/ = ADJECTIVE: en az, asgari, en küçük, en ufak; NOUN: en az derece, en az miktar; ADVERB: en az derece; USER: en az, en, az, en azından, en azından

GT GD C H L M O
lies /laɪ/ = NOUN: yalan, yatış, konum, palavra, durum; VERB: yatmak, yalan söylemek, uzanmak, kandırmak, mideye oturmak, yasal olmak; USER: yalan, yatıyor, alır, yer almaktadır, almaktadır

GT GD C H L M O
life /laɪf/ = NOUN: yaşam, hayat, ömür, can, canlı, canlılık; USER: hayat, yaşam, ömrü, hayatı, hayatın, hayatın

GT GD C H L M O
lifeblood /ˈlaɪf.blʌd/ = NOUN: can, yaşam kaynağı, hayat veren kan; USER: can, can damarı, can damarıdır, can damarı olan

GT GD C H L M O
like /laɪk/ = ADJECTIVE: gibi, benzer, aynı; ADVERB: gibi, benzer; PREPOSITION: gibi, benzer, falan, aynı; NOUN: benzer; VERB: beğenmek; CONJUNCTION: sanki; USER: gibi, benzeri, benzerim, gibi bir, böyle, böyle

GT GD C H L M O
linking = ADJECTIVE: bağlayıcı; USER: bağlayıcı, bağlantı, bağlama, bağlayan, bağlantısı

GT GD C H L M O
listen /ˈlɪs.ən/ = VERB: dinlemek, kulak asmak; USER: dinlemek, dinle, dinleyin, dinleyebilirsiniz, dinleme, dinleme

GT GD C H L M O
literally /ˈlɪt.ər.əl.i/ = ADVERB: harfi harfine; USER: harfi harfine, tam anlamıyla, anlamıyla, kelimenin tam anlamıyla, gerçekten

GT GD C H L M O
little /ˈlɪt.l̩/ = ADJECTIVE: küçük, az, ufak, bayağı, adi, dar görüşlü; ADVERB: azıcık, hemen hemen hiç; NOUN: ufak şey, az miktar, az zaman; USER: az, küçük, biraz, küçük bir, çok az, çok az

GT GD C H L M O
live /lɪv/ = ADJECTIVE: canlı, yaşayan, naklen, diri, elektrik yüklü, hayat dolu, güncel, parlak, elektrikli, hareketli, sönmemiş, yanmamış; VERB: yaşamak, oturmak, hayatta kalmak, hayatın tadını çıkarmak; USER: canlı, yaşamak, yaşayan, yaşıyor, yaşıyoruz

GT GD C H L M O
lives /laɪvz/ = NOUN: yaşam, hayat, ömür, can, canlı, canlılık; USER: hayat, yaşıyor, hayatını, hayatımızın, hayatlarını, hayatlarını

GT GD C H L M O
lonely /ˈləʊn.li/ = ADJECTIVE: yalnız, yapayalnız; USER: yalnız, lonely, yalnız bir, yalnızlık, yalnızım

GT GD C H L M O
long /lɒŋ/ = ADJECTIVE: uzun, uzun vadeli, büyük; NOUN: uzun süre, uzun zaman, uzunluk; ADVERB: uzun zamandır, çoktan, epeydir; VERB: özlemek, arzu etmek, özlemini çekmek; USER: uzun, uzun bir, kadar, uzunluğunda, uzun süre, uzun süre

GT GD C H L M O
longer /lɒŋ/ = USER: uzun, artık, daha uzun, daha, uzun süre

GT GD C H L M O
look /lʊk/ = VERB: bakmak, görünmek, göstermek, ummak, ümit etmek; NOUN: bakış, bakma, görünüş, nazar, yüz ifadesi; USER: bakmak, bakın, bak, aramak, görünüm, görünüm

GT GD C H L M O
looking /ˌɡʊdˈlʊk.ɪŋ/ = USER: görünümlü, seyir, arayan, arıyorsanız, arıyor

GT GD C H L M O
lost /lɒst/ = ADJECTIVE: kayıp, kaybolmuş, kaybedilmiş, şaşırmış, dalgın, kendini kaybetmiş, mahvolmuş, düşünceye dalmış; USER: kayıp, kaybetti, kaybolur, kaybetmiş, kaybettim, kaybettim

GT GD C H L M O
love /lʌv/ = NOUN: aşk, sevgi, sevgili, sevda, hayranlık, tutkunluk, yar; VERB: sevmek; USER: aşk, seviyorum, sevgi, sevmek, seviyor

GT GD C H L M O
loved /ləv/ = ADJECTIVE: sevilen, sevgili; USER: sevilen, sevdi, ekledi, sevdim, loved

GT GD C H L M O
made /meɪd/ = ADJECTIVE: yapılmış, üretilmiş, garantili; USER: yapılmış, yapılan, yaptı, yapılır, yapılmıştır

GT GD C H L M O
mail /meɪl/ = NOUN: posta, zırh, örgü zırh; VERB: postalamak, postaya vermek; USER: posta, posta gönder, mail'i, mail, mail'i gönder

GT GD C H L M O
maintain /meɪnˈteɪn/ = VERB: korumak, sağlamak, sürdürmek, bakmak, geçindirmek; USER: korumak, sağlamak, sürdürmek, muhafaza, bakımı

GT GD C H L M O
make /meɪk/ = VERB: yapmak, sağlamak, etmek, yaptırmak, elde etmek, varmak, ilişki kurmak; NOUN: kazanç, verim, yapı, biçim, yapılış şekli; USER: yapmak, olun, olmak, hale, kazanmak, kazanmak

GT GD C H L M O
makes /meɪk/ = VERB: yapmak, sağlamak, etmek, yaptırmak, elde etmek, varmak, ilişki kurmak; NOUN: kazanç, verim, yapı, biçim, yapılış şekli; USER: yapar, yapan, kılan, sağlar, hale getirir

GT GD C H L M O
manager /ˈmæn.ɪ.dʒər/ = NOUN: yönetici, müdür, idareci, yönetmen, menejer, işletmeci; USER: müdür, yönetici, yöneticisi, antrenör, müdürü

GT GD C H L M O
many /ˈmen.i/ = ADJECTIVE: çok, bir hayli, bir yığın; ADVERB: çok; NOUN: birçoğu; USER: çok, birçok, pek çok, pek, çok sayıda, çok sayıda

GT GD C H L M O
me /miː/ = PRONOUN: bana, beni; USER: bana, beni, benim, me, benimle, benimle

GT GD C H L M O
media /ˈmiː.di.ə/ = NOUN: medya, basın; USER: medya, Media, ortam, ortamı, medyanın

GT GD C H L M O
meeting /ˈmiː.tɪŋ/ = NOUN: buluşma, toplantı, görüşme, karşılama, karşılaşma, miting, oturum, birleşme; USER: toplantı, toplantısı, toplantısında, toplantıda, toplantıya, toplantıya

GT GD C H L M O
member /ˈmem.bər/ = NOUN: üye, taraf, uzuv, organ; USER: üye, üyenin, üyesinin, üyesi, üye ol

GT GD C H L M O
mere /mɪər/ = ADJECTIVE: sırf, sade, katkısız, saf; NOUN: göl; USER: sırf, sadece, sadece bir, yalnızca, salt

GT GD C H L M O
met /met/ = VERB: karşılamak, tanışmak, buluşmak, görüşmek, yerine getirmek, karşılaşmak, rastlamak, toplanmak, bulmak, kavuşmak, uğramak, görüşme yapmak, başına gelmek; USER: bir araya geldi, araya geldi, yerine, bir araya, araya, araya

GT GD C H L M O
mind /maɪnd/ = NOUN: zihin, akıl, düşünce, fikir, us, hafıza, şuur, bellek, istek; VERB: dikkat etmek, dikkatli olmak, itaat etmek; USER: akla, zihin, sakıncası, mind, sorun

GT GD C H L M O
minutes /ˈmɪn.ɪt/ = NOUN: tutanak, zabıt, kayıt; USER: dakika, dakikalar, dakikada, dakikalık, dakikadan, dakikadan

GT GD C H L M O
miriam = USER: miriam, miriam'in

GT GD C H L M O
missing /ˈmɪs.ɪŋ/ = ADJECTIVE: eksik, kayıp; NOUN: kaçırma, özlem; USER: kayıp, eksik, yok, eksikse, bulamıyor

GT GD C H L M O
mobile /ˈməʊ.baɪl/ = ADJECTIVE: hareketli, seyyar, gezici, oynak, değişken, akışkan, yer değiştirebilen; NOUN: dengede hareket düzeni; USER: hareketli, cep, mobil, Mobile, cep telefonu, cep telefonu

GT GD C H L M O
model /ˈmɒd.əl/ = NOUN: model, örnek, manken, kalıp, numune; ADJECTIVE: model, örnek olan; VERB: örneğe göre yapmak, model yapmak, biçimlendirmek, modellik etmek, kalıbını çıkarmak; USER: model, modeli, modelle, modele, modelinin

GT GD C H L M O
monk /mʌŋk/ = NOUN: keşiş, rahip, papaz, inzivaya çekilmiş kimse; USER: keşiş, Monk, rahip, rahibi, keşişi

GT GD C H L M O
moral /ˈmɒr.əl/ = ADJECTIVE: manevi, ahlâki, törel, dürüst, ahlâklı; NOUN: kıssadan hisse, ahlâk dersi, medeni cesaret; USER: manevi, ahlaki, ahlak, moral, ahlaki bir

GT GD C H L M O
more /mɔːr/ = ADJECTIVE: daha fazla, daha çok; ADVERB: daha, bir kat daha; NOUN: çok, fazla şey, fazlalık; USER: daha fazla, daha, fazla, fazlası, diğer, diğer

GT GD C H L M O
most /məʊst/ = ADVERB: en; NOUN: çoğu, en fazlası, en fazla miktar; ADJECTIVE: en çok, en fazla, pek çok; USER: en, çoğu, en çok, çok, en iyi, en iyi

GT GD C H L M O
move /muːv/ = NOUN: hareket, hamle, taşınma, oynama, nakil; VERB: hareket etmek, taşınmak, ilerlemek, oynatmak, kımıldatmak, kımıldamak, kıpırdatmak; USER: hareket, taşımak, taşıyın, hareket ettirin, geçmek

GT GD C H L M O
moving /ˈmuː.vɪŋ/ = ADJECTIVE: hareketli, hareket eden, dokunaklı, etkili; NOUN: taşınma, hareket etme, oynama; USER: hareketli, hareket eden, hareket, taşıma, geçmeden

GT GD C H L M O
much /mʌtʃ/ = ADVERB: veľa, oveľa, mnoho, veľmi, často, dosť, takmer, skoro; ADJECTIVE: významný významný

GT GD C H L M O
music /ˈmjuː.zɪk/ = NOUN: müzik, musiki; USER: müzik, Music, müziği, müziğin

GT GD C H L M O
must /mʌst/ = NOUN: şart, gereklilik, şıra, küf kokusu, küflülük, kızgınlık, kızgın fil; ADJECTIVE: kızmış; VERB: -meli; USER: şart, gerekir, zorunluluktur, zorunluluk, mutlaka, mutlaka

GT GD C H L M O
my /maɪ/ = PRONOUN: benim; USER: benim, my, Bana, zaman, Anasayfam, Anasayfam

GT GD C H L M O
myths /mɪθ/ = NOUN: efsane, mit, hayali şey; USER: mitler, Mitleri, myths, efsaneler, efsaneleri

GT GD C H L M O
need /niːd/ = NOUN: ihtiyaç, gerek, gereksinim, lüzum, muhtaçlık, yoksulluk; VERB: gerekmek, muhtaç olmak, ihtiyacı olmak; USER: gerek, ihtiyaç, gerekir, gereken, ihtiyacınız, ihtiyacınız

GT GD C H L M O
networks /ˈnet.wɜːk/ = NOUN: ağ, şebeke, iletişim ağı, ağ örgüsü; USER: ağlar, ağları, ağların, ağ, şebekeleri

GT GD C H L M O
never /ˈnev.ər/ = ADVERB: asla, hiç, hiçbir zaman, hiçbir şekilde, katiyen, hiçbir suretle, taş çatlasa, balık kavağa çıkınca; USER: asla, hiç, hiçbir zaman, hiçbir, hiçbir

GT GD C H L M O
new /njuː/ = ADJECTIVE: yeni, taze, modern, acemi, keşfedilmemiş; USER: yeni, yeni bir, okunmamış, new, new

GT GD C H L M O
no /nəʊ/ = ADJECTIVE: hiçbir, hiç, yasak, artık değil, gereksiz, no-, no, nope, nay, not, no, nay, nope, not, not a, no, hayır, numara, ret, aleyhte oy, red; USER: yok, hiçbir, hayır, hiç, herhangi, herhangi

GT GD C H L M O
not /nɒt/ = USER: not-, not, not a, no, not, no, nay, nope; USER: değil, değildir, yok, olmayan, değildi, değildi

GT GD C H L M O
novel /ˈnɒv.əl/ = NOUN: roman; ADJECTIVE: yeni, yeni çıkmış, acayip; USER: roman, yeni, romanı, yeni bir, romanından

GT GD C H L M O
now /naʊ/ = NOUN: şimdi, şu an; ADVERB: şimdi, şu anda, hemen, halen, derhal, acilen; CONJUNCTION: mademki, -dığından; USER: şimdi, hemen, geç, artık, anda, anda

GT GD C H L M O
of /əv/ = PREPOSITION: yüzünden, -nin, -den, -li; USER: bir, arasında, bölgesinin, of, km, km

GT GD C H L M O
off /ɒf/ = ADJECTIVE: kapalı, devre dışı, uzak; ADVERB: kapalı, uzakta, uzak, tamamen, izinli, kesik; PREPOSITION: dışında, izinli; NOUN: başlangıç; USER: kapalı, off, dışı, devre dışı, kapatma, kapatma

GT GD C H L M O
offer /ˈɒf.ər/ = NOUN: teklif, sunma, arz, öneri, sunum; VERB: sunmak, vermek, teklif etmek, ikram etmek, arzetmek, adamak, açmak; USER: teklif, sunmak, sunuyoruz, sunan, sunuyor

GT GD C H L M O
often /ˈɒf.ən/ = ADVERB: sık sık, çoğu kez, sıkça; USER: sık sık, genellikle, sık, çoğu, sıklıkla, sıklıkla

GT GD C H L M O
oh /əʊ/ = INTERJECTION: Aman!, O!, Ey!; USER: ey, aman, OH, ah, vay

GT GD C H L M O
on /ɒn/ = PREPOSITION: üzerinde, ile, üstünde, yönünde, esnasında; ADVERB: üstünde, durmadan, sürekli olarak; ADJECTIVE: yanık, devrede, sahnede, hazır; USER: üzerinde, ilgili, üzerine, hakkında, ile ilgili, ile ilgili

GT GD C H L M O
once /wʌns/ = NOUN: bir kere; ADVERB: bir kere, bir zamanlar, bir defa, eskiden; CONJUNCTION: hemen, olur olmaz, -ir -mez; USER: bir kere, bir zamanlar, bir defa, kez, bir kez, bir kez

GT GD C H L M O
one /wʌn/ = USER: one-, one, I, biri, tek, birisi, kimse, bir tane; PRONOUN: biri, birisi, kimse, olan, kişi; ADJECTIVE: tek, aynı; USER: bir, biri, tek, birini, tek bir, tek bir

GT GD C H L M O
online /ˈɒn.laɪn/ = USER: Online, çevrimiçi, çevrim, çevrim

GT GD C H L M O
only /ˈəʊn.li/ = ADVERB: sadece, yalnız, bir tek, daha, sırf, sade; ADJECTIVE: tek, ancak, biricik, ağırbaşlı, başhemşire vakarlı; CONJUNCTION: yalnız, ama, fakat; USER: sadece, yalnızca, tek, ancak, yalnız, yalnız

GT GD C H L M O
open /ˈəʊ.pən/ = ADJECTIVE: açık, serbest, dürüst, geniş, içten, karara bağlanmamış, ferah, kısık olmayan; VERB: açmak, açılmak, açtırmak, başlatmak, başlamak; USER: açık, açmak, açın, açmaya, açtığınızda

GT GD C H L M O
opportunities /ˌäpərˈt(y)o͞onitē/ = NOUN: fırsat, şans, uygun durum; USER: fırsatları, fırsatlar, fırsat, olanakları, imkanları, imkanları

GT GD C H L M O
or /ɔːr/ = CONJUNCTION: veya, ya da, yoksa, yahut; NOUN: altın sarısı; USER: veya, ya da, ya, ve, yada, yada

GT GD C H L M O
order /ˈɔː.dər/ = NOUN: sipariş, düzen, sıra, emir, tarikat, tertip, asayiş, basamak, dizi; VERB: sipariş vermek, ısmarlamak, emretmek; USER: sipariş, için, amacıyla, sırayla, düzeni, düzeni

GT GD C H L M O
organisations /ˌɔː.ɡən.aɪˈzeɪ.ʃən/ = NOUN: organizasyon, örgüt, örgütlenme, organizma, bünye; USER: kuruluşlar, kuruluşları, örgütleri, kuruluşların, Kuruluşlarına

GT GD C H L M O
other /ˈʌð.ər/ = PRONOUN: diğer, öteki, başkası; ADJECTIVE: başka, öteki, öbür, geçen, sonraki; ADVERB: başka türlü, başka biçimde, bundan başka; USER: diğer, başka, başka bir, öteki, öteki

GT GD C H L M O
others /ˈʌð.ər/ = NOUN: eller; USER: diğerleri, diğer, başkalarının, başkalarına, başkaları

GT GD C H L M O
otherwise /ˈʌð.ə.waɪz/ = ADVERB: başka, başka türlü, yoksa, farklı, bunun dışında, başkaca, ayrıca, diğer taraftan, başka konuyla; CONJUNCTION: aksi halde, yoksa, bunun dışında; USER: başka, aksi halde, başka türlü, aksi, aksi takdirde, aksi takdirde

GT GD C H L M O
our /aʊər/ = PRONOUN: bizim; USER: bizim, eden, our, Yazın, Yazın

GT GD C H L M O
ourselves /ˌaʊəˈselvz/ = PRONOUN: kendimizi, kendimiz, kendimize, bizler; USER: kendimizi, kendimize, kendimiz

GT GD C H L M O
out /aʊt/ = ADVERB: dışarı, dışarıda, dışarıya, çıkmış, bitmiş, kalmamış, açıkta, yüksek sesle; NOUN: çıkış; VERB: çıkarmak; ADJECTIVE: dışarıdaki, dış; USER: dışarı, üzerinden, out, Çıkış, dışında, dışında

GT GD C H L M O
outlets /ˈaʊt.let/ = NOUN: çıkış, priz, satış yeri, ağız, fiş, pazar, yol, açılma fırsatı; USER: çıkışları, satış, satış yerleri, yerleri, prizlerine

GT GD C H L M O
over /ˈəʊ.vər/ = ADVERB: fazla, aşırı, üzerine, aşkın, üstünde, tekrar, her yerinden, daha, çok fazla, her yerine, gereğinden fazla, tepesinde, kalan, iyice, öteye, ötede, altını üstüne, yine, geçkin, öte, başkasına, tersine, adamakıllı; PREPOSITION: fazla, aşırı, üzerinde, üzerinden, boyunca, üstünde, üstüne, çok, üstün, karşıya, aracılığı ile, baştan sona, yüksek, öbür tarafa, hakkında; ADJECTIVE: bitmiş, sona ermiş; USER: üzerinde, üzerinden, fazla, içinde, üzerine

GT GD C H L M O
overwhelming /ˌōvərˈ(h)welm/ = ADJECTIVE: ezici, karşı konulmaz, kahredici; USER: ezici, büyük, ezici bir, zor, çok zor

GT GD C H L M O
part /pɑːt/ = NOUN: parça, bölüm, kısım, rol, görev, taraf, pay, kesim, katkı; ADJECTIVE: kısmen, kısmi; VERB: ayrılmak; USER: bölüm, parça, parçası, bir parçası, parçasıdır, parçasıdır

GT GD C H L M O
partaking /pɑːˈteɪk/ = VERB: paylaşmak, katılmak, andırmak, yeralmak, payı olmak; USER: yemeğim, partaking, iştirak, işletmesine iştirak, iştirak eden

GT GD C H L M O
partner /ˈpɑːt.nər/ = NOUN: ortak, partner, eş, hayat arkadaşı, işbirlikçi, kavalye, dam; VERB: ortak olmak, ortak etmek, ortağı gibi davranmak; USER: ortak, ortağı, partner, eşiniz, iş ortağı

GT GD C H L M O
pave /peɪv/ = VERB: kaldırım döşemek; USER: kaldırım döşemek, açmak, açacak, açmıştı, açacaktır

GT GD C H L M O
peer /pɪər/ = NOUN: akran, emsal, yaşıt, lord; VERB: dikkatle bakmak, belli belirsiz görünmek, bir parça görünmek; USER: akran, eş, eşe, meslektaşların, eşler

GT GD C H L M O
people /ˈpiː.pl̩/ = NOUN: insanlar, halk, millet, herkes, ulus, elalem, aile fertleri, eller; VERB: insan yerleştirmek; USER: insanlar, kişi, insanların, insan, insanları, insanları

GT GD C H L M O
perfectly /ˈpɜː.fekt.li/ = ADVERB: tamamen, mükemmel bir şekilde, kusursuzca, tıkır tıkır; USER: mükemmel bir şekilde, tamamen, mükemmel, mükemmel bir, kusursuz

GT GD C H L M O
persona /pəˈsəʊ.nə/ = NOUN: kişi, karakter, takınılan tavır; USER: kişi, persona, kişiliği, kişiliğini, karakter

GT GD C H L M O
personal /ˈpɜː.sən.əl/ = ADJECTIVE: kişisel, özel, şahsi, kişiye özel, vücut, kişiye yönelik; NOUN: kişisel ilanlar sayfası; USER: kişisel, kişisel bir, özel, bireysel, şahsi

GT GD C H L M O
personally /ˈpɜː.sən.əl.i/ = ADVERB: şahsen, kişisel olarak, bizzat, kanımca, bana kalırsa; USER: kişisel olarak, şahsen, bizzat, kişisel

GT GD C H L M O
phones /fəʊn/ = NOUN: telefon, selenli, basit ses; VERB: telefon etmek; USER: telefonları, telefonlar, telefonu, telefon, telefonlarının

GT GD C H L M O
pieces /pēs/ = NOUN: parçalar; USER: parçalar, adet, parçaları, parça, adettir

GT GD C H L M O
plato = NOUN: Platon, Eflâtun; USER: Platon, plato, Platon'un, Eflatun, plato havayolu

GT GD C H L M O
playing /pleɪ/ = NOUN: oynama, çalma; USER: oynama, oynarken, oyun, oynamak, oynamaya

GT GD C H L M O
pleasant /ˈplez.ənt/ = ADJECTIVE: hoş, keyifli, güzel, tatlı, şirin, sevimli; USER: keyifli, hoş, hoş bir, pleasant, keyifli bir

GT GD C H L M O
please /pliːz/ = VERB: memnun etmek, hoşnut etmek, hoşuna gitmek, keyif vermek, tenezzül etmek, buyurmak; USER: lütfen, edin, geçiniz, edebilirsiniz, ulaşabilirsiniz, ulaşabilirsiniz

GT GD C H L M O
pocket /ˈpɒk.ɪt/ = NOUN: cep, torba, kese, hava boşluğu, kovuk; ADJECTIVE: cep, minyatür; VERB: cebe indirmek, cebe koymak, iç etmek, gizlemek, bastırmak; USER: cep, cebinde, cebine, cebinizde, cebe

GT GD C H L M O
points /pɔɪnt/ = NOUN: makas, demiryolu makası; USER: makas, puan, noktaları, nokta, noktalarını, noktalarını

GT GD C H L M O
politics /ˈpɒl.ɪ.tɪks/ = NOUN: siyaset, politika, politikacılık, politik görüş, politik oyunlar, siyasi görüş, çıkar politikası, entrikalar; USER: siyaset, politika, siyaseti, siyasete, siyasetin

GT GD C H L M O
populated /ˈpɒp.jʊ.leɪt/ = VERB: insan yerleştirmek, yerleşim bölgesi haline getirmek, nüfusunu artırmak; USER: doldurulur, doldurulan, nüfuslu, kalabalık, nüfus

GT GD C H L M O
possible /ˈpɒs.ə.bl̩/ = ADJECTIVE: mümkün, olası, olanaklı, makul, akla uygun; NOUN: rekor; USER: mümkün, mümkündür, olası, muhtemel, mümkün olan, mümkün olan

GT GD C H L M O
post /pəʊst/ = NOUN: posta, direk, nöbet, kazık, kışla, karakol; VERB: postalamak, yapıştırmak, asmak, posta ile göndermek, ilan etmek, atamak; USER: posta, yayınlamak, göndermek, sonrası, yazılan

GT GD C H L M O
posting /ˈpəʊ.stɪŋ/ = NOUN: atama, ivedi; USER: gönderme, gönder, gönder vancouver, ile gönder, ilanıyla

GT GD C H L M O
potato /pəˈteɪ.təʊ/ = NOUN: patates, baş, kafa, dolar; USER: patates, potato

GT GD C H L M O
potential /pəˈten.ʃəl/ = NOUN: potansiyel, gerilim, güç, yeterlik kipi, iktidar; ADJECTIVE: potansiyel, olası, gizli, açığa çıkmamış; USER: potansiyel, potansiyeli, olası, potansiyelini, potansiyeline

GT GD C H L M O
preferred /prɪˈfɜːd/ = ADJECTIVE: tercihli, öncelikli, gözde; USER: tercihli, tercih edilen, tercih, tercih edilen bir, tercih ettiğiniz

GT GD C H L M O
presence /ˈprez.əns/ = NOUN: varlık, hazır bulunma, huzur, varoluş, yapı, tavır, ön, protokol görevlileri; USER: varlık, varlığı, varlığını, varlığında, varlığının

GT GD C H L M O
present /ˈprez.ənt/ = ADJECTIVE: mevcut, bu, şimdiki, hazır, halihazırdaki; VERB: sunmak, bulunmak, tanıtmak; NOUN: hediye, armağan, şimdiki zaman, şu an; USER: mevcut, sunmak, sunuyoruz, ortaya, günümüze

GT GD C H L M O
pressing /ˈpres.ɪŋ/ = NOUN: presleme, basma, sıkıştırma, sıkma, zımbalama, plak; ADJECTIVE: acil, ivedi, acele, ısrarlı, sıkıştıran, baskılayıcı; USER: presleme, basarak, tuşuna, tuşuna basarak, basılarak

GT GD C H L M O
pretty /ˈprɪt.i/ = ADJECTIVE: güzel, hoş, sevimli, hayli, cici, zarif; ADVERB: oldukça, çok, bayağı, epeyce; USER: güzel, oldukça, çok, hemen, hoş, hoş

GT GD C H L M O
privacy /ˈprɪv.ə.si/ = NOUN: gizlilik, mahremiyet, özel yaşam, gizlilik hakkı, dokunulmazlık, kişiye özellik, yalnızlık; USER: gizlilik, şartları Gizlilik, gizliliğinizi, gizliliği, mahremiyet

GT GD C H L M O
private /ˈpraɪ.vət/ = ADJECTIVE: özel, gizli, kişisel, şahsi, müstakil, kişiye özel, mahrem, yalnız, has, halka kapalı; NOUN: er; USER: özel, özel bir, özel bir

GT GD C H L M O
pro /prəʊ/ = NOUN: profesyonel, fahişe, taraftar, profesyonel kimse, orospu; ADVERB: için, lehinde; PREPOSITION: için; ADJECTIVE: lehte; USER: profesyonel, pro, yanlısı, yanlısı bir

GT GD C H L M O
produce /prəˈdjuːs/ = VERB: üretmek, yetiştirmek, yapmak, vermek, ortaya koymak, yayınlamak, sahnelemek, neden olmak, yönetmek, göstermek; NOUN: ürün, sonuç, mahsul; USER: üretmek, üreten, üretim, üretimi, üretir

GT GD C H L M O
production /prəˈdʌk.ʃən/ = NOUN: üretim, yapım, üretme, imal, yapıt, eser; USER: üretim, üretimi, üretiminde, üretiminin, üretimini

GT GD C H L M O
products /ˈprɒd.ʌkt/ = NOUN: ürün, çarpım, mahsul, sonuç, meyve; USER: ürünleri, ürünler, ürün, ürünlerin, ürünlerinin

GT GD C H L M O
prof /prɒf/ = NOUN: profesör; USER: profesör, PROF, Üyesi PROF, DOÇ

GT GD C H L M O
professional /prəˈfeʃ.ən.əl/ = NOUN: profesyonel, uzman, mütehassıs, fikir işçisi, meslekten yetişme kimse, para için yapan kimse; ADJECTIVE: profesyonel, mesleki, meslek, uzman, meslekten yetişme, azimli, kararlı, para için yapan; USER: profesyonel, profesyonel bir, mesleki, Professional, meslek

GT GD C H L M O
professionally /prəˈfeʃ.ən.əl.i/ = USER: profesyonel, profesyonelce, profesyonel olarak, mesleki, profesyonel bir

GT GD C H L M O
public /ˈpʌb.lɪk/ = NOUN: kamu, halk, amme, seyirci, birahane, bar; ADJECTIVE: kamu, genel, halk, halka açık, umumi, aleni, ulusal, devlete ait, milli; USER: kamu, ortak, genel, halk, toplu

GT GD C H L M O
published /ˈpʌb.lɪʃ/ = VERB: yayınlamak, basmak, yaymak, çıkarmak, ilan etmek, duyurmak, kamuoyuna açıklamak, ortaya dökmek, ileri sürmek; USER: yayınlanan, yayımlanan, yayınlanmış, Yayımlanma, yayınlandı, yayınlandı

GT GD C H L M O
pull /pʊl/ = NOUN: çekme, çekim, çekiş, torpil, asılma, kürek çekme; VERB: çekmek, gelmek, asılmak, girmek, kalkmak, çevirmek; USER: çekme, çekin, çekmek, pull, doğru çekin

GT GD C H L M O
questions /ˈkwes.tʃən/ = NOUN: soru, sorun, söz konusu, mesele, şüphe, kuşku, problem, sorgu, soruşturma; VERB: sorgulamak, soru sormak, sorular sormak; USER: sorular, soruları, soru, sorularını, sorulara, sorulara

GT GD C H L M O
quite /kwaɪt/ = ADVERB: oldukça, tamamen, pek, epey, tam olarak, bayağı, gerçekten, bütünüyle, iyice, büsbütün, elbette, su katılmadık; USER: oldukça, çok, tamamen, pek, epey, epey

GT GD C H L M O
re /riː/ = PREPOSITION: dair, falan, filanca, hakkında; USER: yeniden, tekrar, re, re

GT GD C H L M O
read /riːd/ = VERB: okumak, okunmak, anlamak, yorumlamak, çözmek, sökmek, okuluna gitmek, eğitimini görmek, anlamına gelmek; ADJECTIVE: okunan, okumuş, aydın, bilgili; USER: okumak, okuyun, okuma, okunur, okumaya, okumaya

GT GD C H L M O
real /rɪəl/ = ADJECTIVE: gerçek, reel, asıl, taşınmaz, hakiki, aktif, sahici, saf, sabit, etkin; ADVERB: gerçekten, cidden, sahiden; NOUN: real; USER: gerçek, gerçek bir, reel, real, gerçekten, gerçekten

GT GD C H L M O
really /ˈrɪə.li/ = ADVERB: gerçekten, aslında, cidden, sahiden, gayet, kesinlikle, kesin olarak, mutlâka; USER: gerçekten, çok, alınarak, gerçekten çok, aslında, aslında

GT GD C H L M O
realm /relm/ = NOUN: alan, ülke, diyar, krallık, alem; USER: ülke, diyar, alan, bölge, alanda

GT GD C H L M O
reciprocity /ˌresəˈpräsətē/ = NOUN: karşılıklılık, karşıtlık, karşılıklı olma; USER: karşılıklılık, mütekabiliyet, karşılıklı, karşıtlık, karşılıklı olma

GT GD C H L M O
reels = NOUN: makara, bobin, makaraya sarılmış şey; VERB: makaraya sarmak, dönmek, sarmak, dolamak, fırıl fırıl dönmek, sersemlemek, sendelemek; USER: makaralar, makaraları, bobinler, makara, makaralari,

GT GD C H L M O
regularly /ˈreɡ.jʊ.lər/ = ADVERB: düzenli olarak, devamlı, devamlı olarak, muntazaman, sistemli olarak, adamakıllı, gerçekten; USER: düzenli olarak, düzenli, devamlı

GT GD C H L M O
reintegrated /rēˈintəˌgrāt/ = USER: tekrar birleştirilmesi, reintegrated, kazandırılması, yeniden entegre olmuş, dönenler yeniden bütünleşene

GT GD C H L M O
relax /rɪˈlæks/ = VERB: dinlenmek, rahatlamak, gevşemek, rahatlatmak, gevşetmek, yumuşamak, yumuşatmak; USER: dinlenmek, rahatlayın, rahatlamak, Relax, dinlenebilir

GT GD C H L M O
relevant /ˈrel.ə.vənt/ = ADJECTIVE: uygun, konu ile ilgili, amaca uygun, alâkalı; USER: uygun, ilgili, kuruluşları, hakkında, alakalı

GT GD C H L M O
remember /rɪˈmem.bər/ = VERB: hatırlamak, anımsamak, anmak, düşünmek, hatırda tutmak, yâdetmek, aklında tutmak, ihmal etmemek; USER: hatırlamak, hatırlıyorum, unutmayın, hatırlıyor, hatırlamıyorum, hatırlamıyorum

GT GD C H L M O
reread /ˈrēˌrēd/ = VERB: yeniden okumak, tekrar okumak; USER: yeniden okumak, yeniden okumasını, okudu, tekrar okudum, yeniden oku

GT GD C H L M O
research /ˈrēˌsərCH,riˈsərCH/ = NOUN: araştırma, inceleme, arama, etüt, arama çalışmaları; ADJECTIVE: araştırma; VERB: araştırmak, araştırma yapmak, incelemek, arama çalışmaları yapmak; USER: araştırma, araştırmalar, araştırması, araştırmaları, araştırmanın

GT GD C H L M O
respected /rɪˈspek.tɪd/ = ADJECTIVE: itibarlı, hatırı sayılır; USER: itibarlı, saygın, saygı, saygın bir, saygı duyulan

GT GD C H L M O
responsibility /riˌspänsəˈbilətē/ = NOUN: sorumluluk, yükümlülük, mesuliyet, güvenilirlik, sağlamlık, ödeme gücü, temyiz gücü; USER: sorumluluk, sorumluluğu, sorumluluğundadır, sorumluluğunu, sorumlu

GT GD C H L M O
revolution /ˌrev.əˈluː.ʃən/ = NOUN: devrim, devir, ihtilal, gezegenin güneş etrafında dönmesi, köklü değişiklik, deveran; USER: devrim, devrimi, devrimin, devriminin, devrime

GT GD C H L M O
right /raɪt/ = ADVERB: doğru, sağa, tam, sağda, sağdan, yolunda, düzgün, tam olarak, dosdoğru, gayet, doğrudan doğruya, cidden; NOUN: sağ, hak, sağ taraf, gerçek, doğruluk, düzen; ADJECTIVE: sağ, doğru, haklı, dik, en uygun, düz, gerçek, yasal, dürüst, sağlıklı, dik açılı, düzenli; VERB: düzeltmek, doğrultmak, dik konuma getirmek, haklı çıkarmak, telâfi etmek, çeki düzen vermek, derleyip toplamak, itibarını iade etmek; USER: doğru, sağ, hakkı, sağa, hak

GT GD C H L M O
root /ruːt/ = NOUN: kök, temel, kaynak, köken, esas neden, altında yatan neden, akortta temel nota; VERB: kök salmak, kökleşmek, kökleştirmek, eşelemek, yerleşmek, çakmak, burnu ile eşelemek, deşmek, araştırmak; USER: kök, root, kökü, köküne, kökünde

GT GD C H L M O
running /ˈrʌn.ɪŋ/ = NOUN: çalışma, koşma, koşu, işletme; ADJECTIVE: akan, koşan, akar, işleyen, sürekli, cari, arka arkaya, koşarak yapılan; USER: çalışma, koşu, koşma, çalışan, çalıştıran

GT GD C H L M O
s = USER: s, ler, lar, temizle, larındaki

GT GD C H L M O
sagacity /səˈɡeɪ.ʃəs/ = NOUN: anlayış, zekâ, sağgörü; USER: anlayış, sagacity, zekâ, bilgelik, sağgörü

GT GD C H L M O
said /sed/ = ADJECTIVE: bahsedilen, adı geçen, denilen; USER: adı geçen, dedi, söyledi, söylediğim, belirtti, belirtti

GT GD C H L M O
sake /seɪk/ = NOUN: hatır; USER: hatır, uğruna, aşkına, adına, iyiliği

GT GD C H L M O
same /seɪm/ = ADJECTIVE: aynı, benzer, tıpkı, farksız, farketmez; USER: aynı, benzer, benzer

GT GD C H L M O
search /sɜːtʃ/ = NOUN: arama, araştırma; VERB: aramak, araştırmak, incelemek, yoklamak, üstünü aramak, sondalamak, gedik açmak; USER: arama, aramak, aramanıza, arayabilirsiniz, Aramayı

GT GD C H L M O
second /ˈsek.ənd/ = NOUN: ikinci, saniye, an, yardımcı, destek, nota aralığı, ikinci olan kimse, düello şahidi, boksör yardımcısı; ADJECTIVE: ikinci, öbür, ikinci dereceli; VERB: yardım etmek, desteklemek, destek vermek, göreve getirmek; USER: ikinci, saniye, ikinci bir, saniyede, ikincisi

GT GD C H L M O
see /siː/ = VERB: görmek, anlamak, bakmak, görüşmek, seyretmek, uğurlamak, yolcu etmek, sezmek, farketmek, göz önüne almak, görüp geçirmek; NOUN: papalık, piskoposluk; USER: görmek, bkz, bakın, bakınız, göremeyecek, göremeyecek

GT GD C H L M O
selves /selvz/ = NOUN: kendi, öz, kişilik, kişi, bencillik, çıkar, karakter, şahsi çıkar; USER: canlarından, benlikleri

GT GD C H L M O
sense /sens/ = NOUN: anlam, duyu, duygu, his, sağduyu, algı, anlama, kanı, düşünce, hissetme; VERB: anlamak, hissetmek; USER: anlam, duyu, anlamda, duygusu, mantıklı

GT GD C H L M O
serendipity /ˌserənˈdipitē/ = USER: serendipity, şans

GT GD C H L M O
serial /ˈsɪə.ri.əl/ = NOUN: seri, dizi, dizi olarak yayınlanan öykü; ADJECTIVE: seri, seri halinde, sıralı, birbirini izleyen, art arda; USER: seri, seri Veri, Serial, Dizi

GT GD C H L M O
series /ˈsɪə.riːz/ = NOUN: dizi, seri, sıra, grup, silsile; USER: dizi, seri, serisi, seriye, series

GT GD C H L M O
settings /ˈset.ɪŋ/ = NOUN: set, sertleşme, düzenleme, dekor, sahne, beste, batış, bir kişilik yemek takımı, dizme, bileme, olay yeri, çerçeve, hikâyenin geçtiği yer, testere diş çaprazını ayarlama; USER: ayarları, ayarlar, ayarlarını, ayarlarına, ayarlarınızı

GT GD C H L M O
shake /ʃeɪk/ = VERB: sallamak, sarsmak, silkelemek, çalkalamak, silkmek, sallanmak, atlatmak, titremek; NOUN: sarsıntı, titreme, sarsma, sallama; USER: sallamak, sallayın, sallamayın, shake, sarsmak

GT GD C H L M O
shark /ʃɑːk/ = NOUN: köpekbalığı, dolandırıcı, usta, otlakçı, bedavacı, işinin ehli; USER: köpekbalığı, Shark, köpek balığı, köpekbalığının

GT GD C H L M O
should /ʃʊd/ = USER: should-, should, ise, -meli, -meliydi, -malıydı; USER: -meli, gerekir, gerektiği, olmalıdır, gereken, gereken

GT GD C H L M O
shown /ʃəʊn/ = VERB: göstermek, gösterilmek, kanıtlamak, sergilemek, görünmek, açıklamak, ibraz etmek, belli etmek, belli olmak, meydana çıkarmak, öğretmek, dışa vurmak, renk vermek, sahnelemek, delâlet etmek, gösterimde olmak, kendini göstermek, belirtmek; USER: gösterilir, gösterilen, gösterildiği, gösterilecek, gösterilmiştir

GT GD C H L M O
similar /ˈsɪm.ɪ.lər/ = NOUN: benzer, benzerlik, emsal, aynılık; ADJECTIVE: benzer, benzeyen, eş, benzeşen; USER: benzer, benzeri, e benzer, benzer bir, benzer bir

GT GD C H L M O
single /ˈsɪŋ.ɡl̩/ = NOUN: tek, bir, tek kişilik oda, bekâr, evlenmemiş kimse, tek gidiş bileti, kırk beşlik plâk; ADJECTIVE: tek, tek bir, tek kişilik, bir, bekar, yalnız, bir kerelik, biricik; USER: tek, tek bir, tek kişilik, Tekil, single

GT GD C H L M O
slumming = VERB: gecekonduda yaşmak; USER: slumming, fakir semtleri hayır, gecekondu mahallesini, kenar mahallelerinde geziniyormuş, bu çöplükte,

GT GD C H L M O
sob /sɒb/ = NOUN: hıçkırık, hıçkırma, hıçkırıklara boğulma, hıçkıra hıçkıra ağlama; VERB: hıçkırarak ağlamak, hıçkırmak, hıçkıra hıçkıra ağlamak, hıçkırıklara boğulmak, iç çeke çeke ağlamak; USER: hıçkırık, ağlamaya, hıçkırma, hıçkırarak ağlamak, hıçkırmak

GT GD C H L M O
sociable /ˈsəʊ.ʃə.bl̩/ = ADJECTIVE: sosyal, girişken, sokulgan, arkadaş canlısı, toplumcul, eğlenceli, hoşsohbet, çevresi geniş; NOUN: fayton tipi araba, divan, iki kişilik üç tekerlekli bisiklet, kilise üyelerinin resmi olmayan toplantısı; USER: sosyal, girişken, hoşsohbet, sociable, canlısı

GT GD C H L M O
social /ˈsəʊ.ʃəl/ = ADJECTIVE: sosyal, toplumsal, toplumcul, toplu halde yaşayan; NOUN: kilise üyelerinin resmi olmayan toplantısı; USER: sosyal, toplumsal

GT GD C H L M O
souls /səʊl/ = NOUN: ruh, can, kimse, kişi, öz, gönül, timsal; USER: ruhlar, ruhları, ruhların, ruh, ruhlarını

GT GD C H L M O
space /speɪs/ = NOUN: alan, boşluk, yer, uzay, mekân, aralık, mesafe, ara, espas, açıklık, süre; VERB: boşluk bırakmak; USER: alan, boşluk, uzay, alanı, yer

GT GD C H L M O
spending /ˈspen.dɪŋ/ = NOUN: harcama; USER: harcama, geçirmek, geçirdikten, harcamadan, harcamaları

GT GD C H L M O
squatting = NOUN: çömelme; USER: çömelme, gecekondulaşma, squatting, yere çömelmiş, ev işgali,

GT GD C H L M O
still /stɪl/ = ADVERB: yine, hâlâ, yine de, henüz, daha, halâ, buna rağmen; VERB: sakinleştirmek; CONJUNCTION: yine de, buna rağmen; ADJECTIVE: hareketsiz, durgun; USER: yine, yine de, hâlâ, hala, halen, halen

GT GD C H L M O
stoics /ˈstōik/ = NOUN: Zenon'un Okulundan felsefeci; USER: çilekeşlik, stoikler, Stoics, Stoacılar

GT GD C H L M O
storyteller /ˈstôrēˌtelər/ = NOUN: öykücü, hikâyeci, masalcı, palavracı; USER: öykücü, hikâyeci, hikayeci, hikaye anlatıcı, hikaye anlatıcısı

GT GD C H L M O
storytelling /ˈstɔr·iˌtel·ɪŋ, ˈstoʊr-/ = USER: hikaye anlatımı, hikaye, anlatım, hikaye anlatma, öykü anlatma

GT GD C H L M O
strangers /ˈstreɪn.dʒər/ = NOUN: yabancı, işin yabancısı, acemi; USER: yabancı, yabancılarla, yabancılar, yabancılara, yabancıların

GT GD C H L M O
stress /stres/ = NOUN: stres, gerilme, vurgu, baskı, basınç, gerginlik, vurgulama, önem, tonlama; VERB: vurgulamak, sıkıştırmak, baskı yapmak, tonlamak, önemle belirtmek; USER: stres, stresi, gerilme, strese, stresin

GT GD C H L M O
stressful /ˈstres.fəl/ = ADJECTIVE: stresli, gergin; USER: stresli, stresli bir, stres, streslidir, gergin

GT GD C H L M O
stupid /ˈstjuː.pɪd/ = NOUN: aptal, salak, sersem, beyinsiz, kafasız; ADJECTIVE: aptal, aptalca, salak, saçma, sersem, beyinsiz, kafasız; USER: aptal, aptalca, salak, aptal bir, aptalca bir

GT GD C H L M O
success /səkˈses/ = NOUN: başarı, sonuç, sükse, başarılı kimse; USER: başarı, başarısı, başarılı, başarısını, başarının

GT GD C H L M O
successful /səkˈses.fəl/ = ADJECTIVE: başarılı; USER: başarılı, başarılı bir, başarı, başarıyla, başarı ile

GT GD C H L M O
suffer /ˈsʌf.ər/ = VERB: katlanmak, acı çekmek, çekmek, cezasını çekmek, kıvranmak, izin vermek, zarar görmek, acısını çekmek, zayiat vermek, göz yummak; USER: acı çekmek, katlanmak, muzdarip, acı, zarar

GT GD C H L M O
supposed /səˈpəʊzd/ = ADJECTIVE: sözde, varsayılan, zannedilen, sözümona, farzedilmiş; USER: sözde, gerekiyordu, gerekiyor, gereken, beklenen

GT GD C H L M O
surprises /səˈpraɪz/ = NOUN: sürpriz, şaşkınlık, hayret, baskın; VERB: şaşırtmak, sürpriz yapmak, hayret ettirmek, oyuna getirmek; USER: sürprizler, sürprizlerle, sürpriz, sürprizlerle almazsınız

GT GD C H L M O
sushi /ˈsuː.ʃi/ = USER: sushi, suşi, Restoranı Suşi

GT GD C H L M O
sweet /swiːt/ = NOUN: tatlı, şeker, tatlılık; ADJECTIVE: tatlı, güzel, hoş, sevimli, şekerli, şirin, lezzetli, nazik, mis gibi; USER: tatlı, sweet, tatlı bir, güzel, hoş

GT GD C H L M O
t /tiː/ = USER: t, mi, Sal, Pe, t Kaydedilen

GT GD C H L M O
tablets /ˈtæb.lət/ = NOUN: tablet, hap, plaka, levha, kalıp, kitabe, yazıt; USER: tablet, tabletler, Tablets, tabletleri, tabletlerin

GT GD C H L M O
take /teɪk/ = VERB: almak, çekmek, götürmek, yapmak, çıkarmak, tutmak, etmek, ele geçirmek, ölçmek, kazanmak, yakalamak; NOUN: tutma; USER: almak, çekmek, almaya, alabilir, alır, alır

GT GD C H L M O
talk /tɔːk/ = VERB: konuşmak, görüşmek; NOUN: konuşma, söz, sohbet, görüşme, laf, dedikodu, söylenti, hoşbeş; USER: konuşmak, konuşma, konuşmaya, söz, konuşun

GT GD C H L M O
tanning /tan/ = NOUN: bronzlaşma, tabaklama, güneşlenme, dövme, yanma, dayak atma; USER: bronzlaşma, tabaklama, bronzlaştırıcı, solaryum, sepileme

GT GD C H L M O
techno /ˈtek.nəʊ/ = USER: tekno, Techno, teknolojik, Techno En

GT GD C H L M O
technological /ˌteknəˈläjikəl/ = ADJECTIVE: teknolojik; USER: teknolojik, teknoloji, teknik

GT GD C H L M O
technology /tekˈnɒl.ə.dʒi/ = NOUN: teknoloji, uygulayımbilim; USER: teknoloji, teknolojisi, teknolojisini, teknolojinin, teknolojisinin

GT GD C H L M O
television /ˈtel.ɪ.vɪʒ.ən/ = NOUN: televizyon; USER: televizyon, televizyonda, TV, Televizyonlu

GT GD C H L M O
ten /ten/ = USER: ten-, ten, onluk, onlu; USER: on, ten, ten

GT GD C H L M O
tend /tend/ = VERB: bakmak, yönelmek, eğilimi olmak, yatkın olmak, çalmak, yüz tutmak, gözetmek, hizmet etmek; USER: eğilimindedir, eğilimi, eğiliminde, eğilimindedirler, olma eğilimindedir

GT GD C H L M O
terms /tɜːm/ = NOUN: şartlar, koşullar, ücret, samimiyet, yakınlık, fiyat; USER: şartlar, açısından, bakımından, terimler, terimleri

GT GD C H L M O
text /tekst/ = NOUN: metin, tekst, konu, yazının aslı, İncil'den kısa bölüm; USER: metin, metni, yazı, metnin, kısa

GT GD C H L M O
than /ðæn/ = CONJUNCTION: göre, -den, -dan; USER: göre, daha, fazla, çok, den, den

GT GD C H L M O
thanks /θæŋks/ = NOUN: teşekkür, şükür; USER: teşekkürler, teşekkür, sayesinde, Thanks

GT GD C H L M O
that /ðæt/ = CONJUNCTION: o, ki, şu, için, diye; PRONOUN: o, ki, şu, diye; ADVERB: böyle, o kadar, bu kadar; ADJECTIVE: öteki; USER: o, bu, olduğunu, olduğu, ki, ki

GT GD C H L M O
the

GT GD C H L M O
their /ðeər/ = PRONOUN: onların; USER: onların, kendi, bunların, da, da

GT GD C H L M O
them /ðem/ = PRONOUN: onları, onlara, onlar; USER: onları, onlara, bunları, onlar, bunların, bunların

GT GD C H L M O
then /ðen/ = ADVERB: o zaman, öyleyse, ondan sonra, o halde, demek, zira; ADJECTIVE: o zamanki, o zamanlarki; USER: o zaman, sonra, ardından, daha sonra, o, o

GT GD C H L M O
there /ðeər/ = ADVERB: orada, oraya, şurada, oralarda, o konuda; PRONOUN: şuradaki; USER: orada, var, vardır, yoktur, yok, yok

GT GD C H L M O
these /ðiːz/ = PRONOUN: bunlar; USER: bunlar, bu, şu, bu gibi, bu gibi

GT GD C H L M O
they /ðeɪ/ = PRONOUN: onlar, insanlar; USER: onlar, bu, bunlar, da, de, de

GT GD C H L M O
thicket /ˈθɪk.ɪt/ = NOUN: çalılık, sık ağaçlık; USER: çalılık, ağının, çalılara, çalılığın, çalılığa

GT GD C H L M O
think /θɪŋk/ = VERB: düşünmek, sanmak, saymak, zannetmek, anmak, tasavvur etmek, aklından geçirmek, planlamak; USER: düşünmek, düşünüyorum, düşünüyorsanız, düşünüyorsun, düşünüyor, düşünüyor

GT GD C H L M O
third /θɜːd/ = NOUN: üçüncü, üçte bir; ADJECTIVE: üçüncü; USER: üçüncü, üçte, üncü, üçüncü bir, üçüncü bir

GT GD C H L M O
this /ðɪs/ = PRONOUN: bu; ADVERB: böyle, bu kadar, bu kadar

GT GD C H L M O
those /ðəʊz/ = PRONOUN: onlar, şunlar; USER: bu, o, olanlar, olan, olan

GT GD C H L M O
three /θriː/ = USER: three-, three, üçlü; USER: üç, ç, ç

GT GD C H L M O
thresholds /ˈθreʃ.həʊld/ = NOUN: eşik, eğik; USER: eşikleri, eşik, eşikler, eşiklerini, eşiklerin

GT GD C H L M O
through /θruː/ = ADVERB: sayesinde, doğru, baştan sona, tamamen, doğruca, bir uçtan bir uca; PREPOSITION: sayesinde, içinden, arasından, yüzünden, baştan başa, bir uçtan bir uca; ADJECTIVE: kesintisiz, direkt; USER: sayesinde, ile, aracılığıyla, üzerinden, yoluyla

GT GD C H L M O
time /taɪm/ = NOUN: zaman, süre, vakit, kere, uygun zaman, tempo, çağ, vade, aralık, doğum zamanı; VERB: zamanlamak, ayarlamak, zamanlama yapmak, saat tutmak, tempo tutmak, kurmak, süre tutmak, temposunu belirlemek; USER: zaman, süresi, kez, süre, zamanda

GT GD C H L M O
to /tuː/ = PREPOSITION: karşı, göre, -e, -ye, -ya, -e doğru; USER: karşı, göre, için, etmek, hiç, hiç

GT GD C H L M O
train /treɪn/ = NOUN: tren, katar, dizi, kafile, sıra, maiyet, kuyruk; VERB: eğitmek, yetiştirmek, alıştırmak, antrenman yapmak, nişan almak; USER: tren, trenle, treni, train, trene

GT GD C H L M O
transcript /ˈtræn.skrɪpt/ = NOUN: kopya, suret; USER: kopya, transkript, transcript, transkriptlerini, transkripti

GT GD C H L M O
true /truː/ = ADJECTIVE: gerçek, doğru, hakiki, asıl, tam, içten, sahi, esaslı, aslının aynı, safkan; ADVERB: doğru, gerçekten, tam olarak, sadık kalarak; USER: gerçek, doğru, true, doğrudur, gerçek bir, gerçek bir

GT GD C H L M O
trust /trʌst/ = NOUN: güven, tröst, emanet, itimat, kredi, inanma, ümit, güvenilir kişi; VERB: güvenmek, itimat etmek, inanmak, inancı olmak; USER: güven, Güvenebileceğiniz, güvendiğiniz, güveniyorum, güvenmek

GT GD C H L M O
try /traɪ/ = VERB: denemek, çalışmak, yargılamak, tatmak, sınamak, gayret etmek, taşırmak, teşebbüs etmek, yormak; NOUN: deneme, çaba, atış hakkı; USER: denemek, deneyin, çalışın, çalıştığınızda, deneyebilirsiniz

GT GD C H L M O
turn /tɜːn/ = VERB: çevirmek, dönmek, döndürmek, dönüştürmek, geçmek, olmak, sapmak, dönüşmek; NOUN: dönüş, dönme, sıra, dönüm; USER: çevirmek, dönüş, açmak, edecek, açın

GT GD C H L M O
tweet /twiːt/ = VERB: cıvıldamak; NOUN: cıvıltı; USER: cıvıldamak, Tweet, Tweetine, Tweeti

GT GD C H L M O
twice /twaɪs/ = ADVERB: iki kere, iki defa; USER: iki kere, iki defa, iki kez, iki, iki kat, iki kat

GT GD C H L M O
twitter /ˈtwɪt.ər/ = NOUN: heyecan, cıvıltı, kıkırdama; VERB: kıkırdamak, cıvıldamak, kıs kıs gülmek, heyecandan titremek, sesi titremek; USER: heyecan, twitter, Twitter'da, Twitter'dan, Twitter'a

GT GD C H L M O
two /tuː/ = USER: two-, two, ikili, ikili

GT GD C H L M O
twofold /fəʊld/ = ADJECTIVE: iki kat; ADVERB: iki katı, iki misli; USER: iki kat, iki yönlü, iki katı, iki misli, iki yönlüdür

GT GD C H L M O
undergone /ˌʌn.dəˈɡəʊ/ = VERB: geçirmek, katlanmak, uğramak, çekmek, başına gelmek; USER: geçirmiş, tabi, uğramıştır, geçirdi, uygulanan

GT GD C H L M O
university /ˌyo͞onəˈvərsətē/ = NOUN: üniversite; ADJECTIVE: üniversite; USER: üniversite, üniversitenin, üniversiteye, üniversitede, üniversitesi, üniversitesi

GT GD C H L M O
unknown /ʌnˈnəʊn/ = NOUN: bilinmeyen, bilinmez, yabancı; ADJECTIVE: bilinmeyen, bilinmez, meçhul, yabancı, tanınmamış, gizli; USER: bilinmeyen, bilinmiyor, tanınmıyor, Doğum, unknown

GT GD C H L M O
unplug /ʌnˈplʌɡ/ = VERB: fişini çekmek; USER: çıkarın, çekin, prizden çekin, fişini çekin, fişten çekin

GT GD C H L M O
upon /əˈpɒn/ = PREPOSITION: üzerine, üzerinde; USER: üzerine, upon, üzerinde, bağlı, sonra

GT GD C H L M O
upper /ˈʌp.ər/ = ADJECTIVE: üst, üstteki; NOUN: üst parça, uyarıcı, üst diş, amfetamin; USER: üst, üstteki

GT GD C H L M O
us /ʌs/ = PRONOUN: bize, bizi, biz; USER: bize, bizi, bizim, bizimle, Lütfen, Lütfen

GT GD C H L M O
use /juːz/ = VERB: kullanmak, yararlanmak, faydalanmak, davranmak, muamele etmek; NOUN: kullanım, kullanma, yarar, faydalanma, fayda, amaç, menfaat; USER: kullanmak, kullanın, kullanabilirsiniz, kullanımı, kullanınız, kullanınız

GT GD C H L M O
user /ˈjuː.zər/ = NOUN: kullanıcı, kullanan, tüketici, kullanma hakkı; USER: kullanıcı, kullanıcının, kullanım, kullnım, kullanıcıya

GT GD C H L M O
users /ˈjuː.zər/ = NOUN: kullanıcı, kullanan, tüketici, kullanma hakkı; USER: kullanıcılar, kullanıcı, kullanıcıları, kullanıcıların, kullanıcılarının

GT GD C H L M O
values /ˈvæl.juː/ = NOUN: değer, önem, kıymet, ton, gerçek anlam; VERB: değer vermek, değer biçmek, değerini bilmek, paha biçmek, keşide etmek, önem vermek; USER: değerleri, değerler, değerlerini, değeri, değerlerinin

GT GD C H L M O
vast /vɑːst/ = ADJECTIVE: geniş, çok, çok büyük, uçsuz bucaksız, dünya kadar; NOUN: büyük boşluk; USER: geniş, büyük, geniş bir, büyük bir, çok

GT GD C H L M O
ve /-v/ = USER: ettik

GT GD C H L M O
via /ˈvaɪə/ = PREPOSITION: üzerinden, yolu ile; NOUN: yol; USER: üzerinden, ile, aracılığıyla, yoluyla, üzeri

GT GD C H L M O
victim /ˈvɪk.tɪm/ = NOUN: kurban, mağdur kimse; USER: kurban, kurbanı, mağdur, kurbanın, mağdurun

GT GD C H L M O
video /ˈvɪd.i.əʊ/ = NOUN: video, video filmi, televizyon, video terminal; ADJECTIVE: video, ekran; USER: video, videoyu, görüntü, ekran

GT GD C H L M O
virtual /ˈvɜː.tju.əl/ = ADJECTIVE: sanal, gerçek, asıl, gerçek kuvveti olan; USER: sanal, Virtual, sanal bir

GT GD C H L M O
virtually /ˈvɜː.tju.ə.li/ = ADVERB: fiilen, gerçekte, aslında; USER: fiilen, gerçekte, neredeyse, hemen hemen, hemen

GT GD C H L M O
vote /vəʊt/ = NOUN: oy, oylama, karar, oylanan şey, seçim sonucu, önerme; VERB: oylamak, oy kullanmak, oy vermek, oylayarak kararlaştırmak, önermek, bildirmek; USER: oy, oylamak, oy kullanma, seçme, oylama

GT GD C H L M O
want /wɒnt/ = VERB: istemek, arzulamak, arzu etmek, gerektirmek, talep etmek, yoksun olmak, ihtiyacı olmak, eksik olmak; NOUN: arzu, ihtiyaç, yokluk, istek, gereksinim, lüzum, fakirlik, gereksinme; USER: istemek, istediğiniz, istiyorum, istiyorsanız, istiyorsunuz

GT GD C H L M O
warcraft = USER: warcraft, of Warcraft, World of Warcraft,

GT GD C H L M O
watch /wɒtʃ/ = VERB: izlemek, seyretmek, bakmak, gözlemek, kollamak, dikkat etmek, gözetlemek, beklemek; NOUN: saat, seyretme, nöbet, kol saati; USER: izlemek, seyretmek, izlenebilmesi, izleyebilirsiniz, izle

GT GD C H L M O
way /weɪ/ = NOUN: yol, yön, yöntem, tarz, taraf, usul, davranış, mesafe, gidişat, durum, yapılış şekli, gelenek, davranış tarzı, bakım, civar, iş alanı; USER: yol, şekilde, yolu, bir şekilde, bir yol, bir yol

GT GD C H L M O
we /wiː/ = PRONOUN: biz; USER: biz, Sizlere, We, bizim, Bu, Bu

GT GD C H L M O
web /web/ = NOUN: örümcek ağı, dokuma, tomar, perde; VERB: bağlantı levhası; USER: web, internet

GT GD C H L M O
well /wel/ = ADJECTIVE: iyi, güzel, sağlıklı, uygun, iyi durumda; ADVERB: iyi, çok, iyice, oldukça, güzelce, hoş; NOUN: kuyu; USER: iyi, de, sıra, yanı, iyi bir, iyi bir

GT GD C H L M O
what /wɒt/ = ADJECTIVE: ne, hangi; PRONOUN: ne, hangi, neyi, neleri; USER: ne, Neler, ne bekleyebileceğinizi, hangi, nedir, nedir

GT GD C H L M O
whatever /wɒtˈev.ər/ = ADJECTIVE: ne, hangi, hiç; PRONOUN: ne, herhangi, her ne; USER: ne, ne olursa olsun, olursa olsun, her türlü, herhangi

GT GD C H L M O
when /wen/ = NOUN: zaman, vakit; ADVERB: ne zaman, iken, -dığı zaman; CONJUNCTION: ne zaman, iken, gerektiğinde, -dığı sırada, -dığında; PRONOUN: ne zaman, ne zamandan kalma; USER: zaman, ne zaman, olduğunda, ne, sırasında, sırasında

GT GD C H L M O
which /wɪtʃ/ = ADJECTIVE: hangi; PRONOUN: hangi, hangisi, ki, hangisini; USER: hangi, olan, olduğu, ki, bu, bu

GT GD C H L M O
while /waɪl/ = NOUN: süre, zaman, vakit; ADVERB: iken; CONJUNCTION: iken, sırasında, rağmen, karşın, oysa, halbuki, olduğu halde, -irken; USER: süre, sırasında, iken, ise, ederken, ederken

GT GD C H L M O
why /waɪ/ = ADVERB: neden, niçin, niye; NOUN: sebep; USER: neden, yüzden, nedeni, nedenle, niçin, niçin

GT GD C H L M O
wikipedia = USER: wikipedia, Ara, Wikipedia'da, Vikipedi, Vikipedi'de

GT GD C H L M O
will /wɪl/ = NOUN: irade, niyet, istek, vasiyet, vasiyetname, arzu, azim; VERB: istemek, amaçlamak, arzulamak, niyet etmek, vasiyet etmek; USER: irade, olacak, olacaktır, olur, edecek, edecek

GT GD C H L M O
with /wɪð/ = PREPOSITION: ile, birlikte, beraber, -li; USER: ile, sahip, olan, birlikte, ile birlikte, ile birlikte

GT GD C H L M O
within /wɪˈðɪn/ = ADVERB: içinde, içinden, içeriden, içeride, içeri, içeriye, için için; PREPOSITION: içinde, kapsamında, dahilinde, zarfında; NOUN: iç, iç kısım; USER: içinde, içerisinde, mesafede olan, içindeki, olan

GT GD C H L M O
without /wɪˈðaʊt/ = ADVERB: olmadan, olmaksızın, dışarıda; PREPOSITION: olmadan, dışında, -siz, -sız, -meden; CONJUNCTION: -medikçe, -meksizin; USER: olmadan, olmaksızın, olmayan, kalmadan, vermeden, vermeden

GT GD C H L M O
words /wɜːd/ = NOUN: sözler, laf, güfte, ağız kavgası; USER: sözler, kelimeler, deyişle, kelime, bir deyişle, bir deyişle

GT GD C H L M O
world /wɜːld/ = NOUN: dünya, alem, yeryüzü, diyar; ADJECTIVE: dünya; USER: dünya, Dünyanın, Dünyayı, dünyada, dünyasında, dünyasında

GT GD C H L M O
worthwhile /ˌwɜːθˈwaɪl/ = ADJECTIVE: değer, zahmete değer, zamana değer; ADVERB: zaman harcamaya değer, uğraşmaya değer; USER: değer, değerli, değerli bir, faydalı, faydalıdır

GT GD C H L M O
writing /ˈraɪ.tɪŋ/ = NOUN: yazı, yazı yazma, yazarlık, makale, el yazısı, kitap, yazı şekli, yazı kâğıdı, kitabe; ADJECTIVE: yazı, yazı yazan; USER: yazı, yazma, yazılı, yazmak, yazmaya, yazmaya

GT GD C H L M O
yahoo /ˈjɑː.huː/ = NOUN: insan azmanı, hayvan gibi tip, kaba adam; ADJECTIVE: cahil, hantal; USER: yahoo, to yahoo

GT GD C H L M O
you /juː/ = PRONOUN: size, sen, seni, sizi, sana, siz; USER: sen, size, Eğer, sizin, sizi, sizi

GT GD C H L M O
your /jɔːr/ = PRONOUN: sizin, senin; USER: sizin, senin, Kaydınızı, Kullanıcı, da, da

GT GD C H L M O
yourself /jɔːˈself/ = PRONOUN: kendiniz, kendin; USER: kendiniz, kendinizi, yourself, kendinize, kendini, kendini

GT GD C H L M O
zone /zəʊn/ = NOUN: bölge, kuşak, mıntıka; VERB: kuşatmak, çevirmek, bölgelere ayırmak; USER: bölge, bölgesi, dilimi, bölgesinde, dilimini

515 words